Bir Deist gözüyle, yaşam, bilinç ve ruh.

Yaşam aslında, evrende zaten var olan, inorganik maddenin yüksek bir organizasyon düzeyinde, yeniden bir araya gelerek kendi kendini yenileme, kendinden kendini üretme yeteneği.
Bilinç ise bütün bu yeteneklere ek olarak böylesi bir madde yığınının kendi kendini bilebilmesi.

Bizim ruh olarak anladığımız şey de. zaten kabaca bu bilinç algısından ibaret.
Yani kişinin kendinin farkına varması.

Elbette ilahiyatçıların bahsettiği türden ayrı bir töz, yani ruh yok.
Hani o bedenden bedene gezen, boyuttan boyuta uçan, varlığını ezelden ebede koruduğu söylenen töz.
Zaten, herkesin ittifakla kabul etmeye dünden hazır olduğu ruh konusunda hiçbir deneysel çalışma ve hiç bir gözlem de böylesi bir iddiayı desteklemiyor.

Yaşam entropi ilişkisi şöyle.

Bizler bir tohumdan gelişir ve yaşarken, etrafımız zaten var olan bir miktar düzenliliği harcıyor, düzensizliği artırıyoruz ve böylece genel entropi artışına bir katkıda bulunuyoruz.
Bu şekilde kendi bedenimiz içinde lokal bir düzenin korunmasını yani düşük bir entropi düzeyinin korunmasını sağlıyoruz.
Böylece yaşadığımız sürece evrenin genel entropisinden çok daha düşük bir entropi adacığının ayakta kalmasını sağlamış oluyoruz.
Yaşam kabaca çevreden çok daha bir düşük entropi adacığı.

Öldüğümüzde yaşadığımız sürece bedenimiz içinde var olan düzenin sağlanması artık imkansız oluyor.
Kısacası düzenden düzensizlik üreterek, beden içinde görece düşük bir entropi adacığının ayakta kalmasını sağlayan pompa duruyor.
Ve o düzenlilik durumu ölümle birlikte evrenin genel düzensizliği içinde eriyerek homojenize oluyor.

Sufi bir bakışla hiçlikten varlığın doğması ve sonra yeniden hiçlikte yok olmaya benzer bir durum oluyor aslında.

Bir de bilginin korunumu ilkesi vardır.

Bu entropiden ayrı bir kavram.
Bu da, ruh kavramıyla kolayca ilişikilendirilebilecek bir şey.
Bilgi aslında bedenimizi oluşturan maddeye ve onun düzenlenişine bağlı birşey.
Doğduğumuzda bedenimizin içinde genlerimize işlenmiş bilgiden başka bir bilgi yoktur.

Ancak, insan öğrenebilen bir canlı, dolayısıyla zamanla öğrenerek bedeninde bilgiyi biriktirebilir.
Peki ya, öldüğümüzde beynimizde depolanmış olan bilgiye ne oluyor?
Bilginin korunumu yasası bize bunu öngörme imkanı veriyor.

Diyelim ki, öldünüz ve henüz beyniniz ve organlarınız zarar görmeden hemen önce bedeninize bir miktar enerji aktarılarak yeniden canlandırıldınız.
Geçen zaman içinde bedeniniz içinde depolanmış olan bilgi bir zarar görmedi değil mi?
Evet, yeniden canlandırma işlemi, bu acil servislerde sık sık görülen bir olaydır.

Diyelim ki, öldünüz yeniden canlandırıldınız ama beyniniz ve organlarınız zarar gördü.
Bitkisel hayatta da olsa yeniden canlandırıldınız.
Beyninizdeki bilgi ne oldu?
Aslında kaybolmadı, beyinde hala daha oralarda bir yerde, biraz karışmış, alt üst olmuş, ancak onu artık ulaşamıyoruz, onu kullanamıyoruz.
Varsayalım ki, öylesi yüksek bir teknoloji geliştirildi ki, dışarıdan ekstra enerji, yani aslında bilgi aktarılarak, beynin bozulan unsurları tamir edildi.
İşte o anda yeniden o bilgiye kolayca ulaşabilir, bilinç kazanabilir ve yaşamınıza kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

İşi daha da ileriye götürelim.
Diyelim ki, öldünüz, günler, hatta haftalar geçti.
Dokularınız dekompoze oldu, beyniniz başta olmak üzere, organlarınız çok fazla zarar gördü.
Şimdi beyninizdeki bilgi ne oldu?
Evet, o bilgi de hala daha oralarda bir yerlerde, ancak artık çok fazla karışmış, alt üst olmuş şekilde.
Bilgi bağlı bulunduğu ve bozulan dokulara bağlı olarak, bedenin içine ve etrafa saçılmış, karışmış durumda.
İşte bu noktada elimizde çok daha fantastik bir teknoloji olsaydı ve dışarıdan çok fazla enerji ve bilgi ekleyerek karışmış, altüst olmuş, etrafa saçılmış, karışmış dokuları, bozulmuş bütün yapıyı, yani bilgiyi tekrar eski düzenine sokabilseydik ne olurdu?

Çok lafın özeti, teorik olarak öldükten sonra gelişen olaylar dizisini tekrar tersine çevirmek için,
geçen süreye ve gelişen bozulmaya bağlı olarak,
daha fazla enerji ve bilgi ekleyerek her şeyi tersine çevirmek mümkün.

Elbette günümüzde böylesi bir teknoloji yok.
Ve biz öldükten sonra bedenimiz içinde bulunan bilgi yığınının, bağlı bulunduğu inorganik madde  yığınıyla birlikte giderek düzenini yitirdiğin görürürüz.
Böylece ölmüş beden içinde var olan entropi giderek artar ve evrenin genel entropisine yaklaşır..
Ve bilgi de tam tersine giderek daha fazla saçılır ve evrende var olan genel bilgi yığını içinde eriyerek kaybolur.

Kısa bir özet geçersek, bir tohumdan gelişirken zamanla bedenimiz içinde biriktirdiğimiz bilgiyi zaten evrenden derlemiştik.
Ve öldüğümüzde tekrar evrenin dokusuna iade etmiş oluruz.

Bu bakışla, Sufilerin söylediği gibi yaşam ve ölüm, hiçlikden varlığa, varlıktan tekrar hiçliğe dönmekten ibaret olur.
Bir anlamda siz de her zaman varsınız, ve hiçbir zaman yok olmazsınız.
Evrenin dokusu içinde bazen bir madde yığını içinde öbekleşir, bazen evrenin dokusu içinde erir dağılırsınız.

Ezelden, ebede var olabilmek için sanal bir ruh kavramına hiç de gerek yok görüyorsunuz.

Bir panteistin düşünüşü gibi, sizde beden bulan her şeyle beraber, her zaman evrenin bir parçası olmayı sürdürürsünüz.

Bilginin korunumu yasası, Entropi, Ruh, Yaşam ve Canlılık arasındaki ilişki işte buna benzer bir yapıdadır.














HTML hit counter - Quick-counter.net