ÇUVALA KONUP DENİZE ATILAN 280 CARİYE...
Sultan
4. Murat Bağdat seferinden İstanbul’a dönüşünde hasta
idi.
1640
şubatındaki ölümünün batılı kaynaklar Siroz’dan Osmanlı
kaynakları ise Gut hastalığından olduğunu söylerler.
Her
halükarda Osmanlı topraklarında içilmesini yasakladığı ve
şiddetle cezalandırdığı alkol alışkanlığının kendi
ölümünde büyük payı olduğu aşikardır.
İstanbul’a
henüz varmadan gönderdiği emirlerden ilki çok büyük bir kutlama
yapılmasıyla sonuncusu ise tahtın tek varisi olan kardeşi
İbrahim’in boğdurtulmasıyla ilgiliydi.
Ölümü
yaklaştığında 11 yaşında devraldığı tahtı 28
yaşında ölürken yetersiz bir varise bırakmaktansa hanedanı
kendi elleriyle sona erdirip tarihe sonuncu ve en büyük Osmanlı
Sultanı olarak geçmek istemiş olmalıdır.
Emir
payitahta ulaştığında annesi Kösem Sultan böylece kendi
iktidarının da tamamen yok olacağını anladığından Murat’a
“İbrahim’in
infaz emrinin yerine getirildiğini” ifade
eden sahte bir mesaj çeker. Mesaj Murat’ın eline ulaştığında
Sultan okur ve yüzünde korkunç ve dehşetli bir sırıtışla son
nefesini verir.
O sırada
24 yaşında olan İbrahim iki yaşından beri Kafes’te
yaşamaktadır.
Kafes
büyük sarayın merkezinde yüksek duvarların arkasında kalan iki
katlı gri bir bina olup valide sultanların odasının karşısına
denk gelmekteydi.
Güzel bir
bahçesi ve duvarları vardı. Ancak zemin katta hiç pencere yoktu.
İkinci katta ise sadece denize bakan pencereler vardı. Buraya düşen
kadersiz şehzadeler ya bir süre sonra bir cellat gönderilip
boğdurulur ya da bazen çok uzun yıllar burada hapis kaldıktan
sonra birden tahta çıkartılırdı.
Dışarı
çıkma imkanı hiç olmadığı gibi içeriye de sadece sağır ve
dilsiz hizmetkarlar girebilirdi.
Buraya
düşen şehzadenin mütevazi bir de kendi haremi olur ancak hareme
giren kızların kaderi de aynen efendileri gibi olacağından onlar
da bir daha asla dışarı çıkamazlardı.
Rahimleri
alınarak veya kimyevi yoldan kısırlaştırılmaları için azami
gayret sarfedilir herşeye rağmen hamile kalan olursa da hemen
boğdurulurdu.
Kafes
müessesesi kardeş katline cevaz veren babası Fatih Sultan Mehmet’e
bu konuda karşı gelen I. Ahmet tarafından icat edilmişti.
Ondan
sonraki iki yüz yıl boyunca burada ağırlanan kimisi elli yıl
kalan pek çok şehzade oldu.
Sultan
Mustafa ve Deli İbrahim Kafese düşen ilk şehzadelerdi.
Osman ve
Murat’ın iktidarları boyunca burada her an bir celladın gelip
boynuna ilmiği geçirmesini bekleyerek 22 yılını geçiren
İbrahim kendisini oradan alıp tahta çıkarmaya geldiklerinde artık
çoktan delirmiş bir durumdaydı.
Cariyeleriyle
birlikte kapının arkasına barikat kurdu.
Her türlü
teminata ve ikna çabasına hatta kapıyı zorla kırma girişimlerine
direndi.
Sonunda
veziriazam ölmüş Sultan Murat’ın cesedini Kafesin avlusuna
kadar getirdi ve İbrahim’den yukarı kattaki penceresinden
bakmasını istedi.
Cesedi
gördükten sonradır ki İbrahim korkuyla karışık bir keyifle
dışarı çıktı.
Ağabeyinin
cesedinin etrafında
“Kasap
sonunda öldü” nidalarıyla zıplayarak
çılgınca dans etti.
İktidara
geçtikten sonra da İbrahim Osmanlı sultanlarının en ahlaksızı
ve iğrenci olmayı başarmıştır. Şehvet düşkünlüğü
iktidarsızlığı ayyaşlığı ve yaptığı çılgınlıklar
dillere destan olmuştur.
Ondan
önceki üç sultanın da anası olan validesi Kösem kendisine
sürekli yeni bakireler sağlamaktadır. Bunu yapmasının sebebi
padişahın üzerinde kontrol sahibi olmaktan ziyade hanedanın
geleceği ile de ilgilidir.
Çünkü
İbrahim’in bir erkek evladı olamaz ise Osmanlı biter.
Tahta
çıkmasının üzerinden iki yıl geçmesi ve Kösem’in de
İbrahim’i Cinci Hüseyin’le tanıştırmasının hemen ardından
ilk çocuğuna hamilelik müjdesi alınır.
Cinci
Hüseyin hamileliği sağlayan büyülü formülü sayesinde
hediyelerle zengin edilir ve yüksek bir dini makama atanır.
Sultan
Deli İbrahim (1615 – 1648)
Cariyelerden
Şekerpare isimli olanı ayni zamanda padişaha yeni kızlar bulmakta
da ustalık kazanmıştır. Mücevher kakmalı arabasıyla hamamları
dolaşır.
Bir gün
gelir Sultan’a İstanbul’un en güzel kızını bulduğunu
anlatır.
Sultan da
kızı getirmesini ister.
Meğer kız
soylu bir Müftü’nün kızıdır.
Bu sefer
adamlarını gönderir kızı istetir.
Müftü
durumu bildiği için sultana dini gerekçelerle karşı çıkar.
Kızın
kendisi de sultanı nazikçe fakat kesin bir dille reddetmiştir.
Bunun
üzerine sultan adamlarına kızı izletir ve müsait bir zamanda
kaçırtıp saraya getirtir.
Kız
sarayda bir süre alıkonup tecavüz ve
“acayip” olarak nitelenen diğer bazı
cinsel aktivitelere maruz bırakıldıktan sonra babasının evine
geri gönderilir.
Hükümet
uygulamaları da çok tuhaftır.
Kösem
Sultan sarayda yakacak odun sıkıntısı olduğundan şikayet etti
diye veziriazam’ı boğdurtur. Mekke’ye hacca giden
haremağalarından bazıları korsanlar tarafından kaçırılıp
Girit’e götürülünce arasında barış anlaşması bulunan
Venedik Cumhuriyetine karşı savaş açar.
Venedikliler
tarihi Kandiya kuşatmasında Osmanlıya neredeyse 25 yıl
direnirler.
Bu savaşın
Osmanlı için çok yıkıcı olduğu söylenir.
Sakalına
inciler dizdirmiştir.
Akamber
kokusuna bayılır.
Sakalını
kaftanlarını hatta perdelerini sürekli bu kokuya bulatır.
Cariyelerden
birinin anlattığı hep samur kürk giyen bir kralla ilgili
hikayeden öyle etkilenmiştir ki bol bol üzerine giymesinin yanı
sıra odasının duvarlarını ve perdelerini bile samur kürkle
kaplatır. Kedilere samur kürk giydirir.
O sıralar
biraz zor bulunan bu kürkler için Divan’ı toplar ülkenin dört
bir yanına adamlar çıkartılıp samur kürkler bulup müsadere
ederek toplayıp getirsinler diye karar çıkartır.
Sekiz
yıllık iktidarının tam ortasında yaptığı bir şey vardır ki
bütün bu yaptıklarının üstüne tüy dikmiştir.
Hadise bir
gün Şekerpare’nin cariyelerden birinin bir adamla aşna fişne
halinde görüldüğü dedikodusunu aktarması üzerine başlar.
Olayla
ilgili hiç bir ayrıntı yok delil yok. Muhtemelen hiç olmamış
bir şey.
Harem
ağaları zaten hepsi hadım.
Kuran’da
haram olduğu için köleler hadım işlemi için Hıristiyan
ülkelerde bu işi yapan manastırlara gönderiliyorlar.
Ancak bu
işlem farklı yöntemlerle yapıldığı için bazılarında
fiziksel olmasa da psikolojik olarak cinsellik kalmış olabilir.
Haremağalarından
daha sonra evlenenler bile var.
Çıkartılan
dedikodunun aslı olup olmadığı meçhul ancak Sultan olduğuna
inanıyor bir çok kıza işkence yapılarak soruşturuluyor.
İbrahim
üç gün boyunca sarayda homurdanarak dolaşıyor.
Bu esnada
henüz kafese girme yaşından küçük olan oğlu Mehmet kendisine
bu konuya ilişkin şaka yollu takılınca İbrahim mücevher kakmalı
hançerini çıkartıp oğlunun yüzüne saplıyor.
Yara
ölümcül değil ama ömür boyu izi kalıyor.
Bundan
birkaç gün sonra (suçlu ortaya çıkmayınca tüm okula ceza veren
okul müdürü gibi) tüm hareme ceza çıkıyor.
Ancak
cezanın büyüklüğü Kızlar ağasının bile tahminlerinin çok
ötesinde.
O sıralar
boğarak öldürme cezası erkekler için yağlı kement kadınlar
için bir çuvala koyulup ayağına taş bağlanarak denize atma
şeklinde uygulanıyor.
Ama o güne
kadar (ve ondan sonraki bir tarihte) bilinen 280 cariyenin
toplu olarak boğdurulması yok. İbrahim (şekerpare hariç )
saraydaki 280 cariyenin
“hepsinin” ayağına taş bağlanarak
suda boğulmasına karar veriyor.
Belki bu
boyutta bir toplu cariye katliamının tarihte bilinen başka hiç
olmaması diğerlerinin gizli kalmasının sağlanabilmiş
olmasındandır.
Belki
olayın tamamen açığa çıkmasını ve tarihin de ona göre
gelişmesini sağlayan bazı tesadüflerin olmaması halinde bu olay
da tarihe inanılması imkansız bir söylenti olarak geçebilirdi.
Haremin
kadınları canlı olarak tek tek birer çuvala konup çuvalın ağzı
bağlandıktan ve ayağına taş bağlandıktan sonra küçük
gruplar halinde küçük bir tekneye konuluyor.
Daha büyük
bir tekne ile denizin ortasına götürüldükten sonra ip çekilerek
taş bağlı çuvalların denize düşmesi sağlanıyor.
Bu işlem
tüm kadınlar denize atılıncaya kadar devam ediyor. Tam 280
çuval.
İşlerinden
bir tanesi çuvalın ağzı sıkı bağlanmadığı için suyun
içinde çuvaldan çıkıyor ve Fransa’ya gitmekte olan bir tekne
tarafından sudan çıkartılıyor.
Kadın
katliamın tüm teferruatını gemidekilere anlatıyor.
Kadına
kimse inanmamasına rağmen dedikodu hem İstanbul'da hem de
Avrupa’da büyümüş.
İstanbul’da
o sıralar üç yüz kadar dalgıç var.
Birini
boğazın söylenen bölgesinde suya indiriyorlar.
O zamanlar
deniz gözlüğü yok.
Dalgıç
beline ağırlık bağlı ve ağzına bir yağ doldurarak suya
atlıyor.
Denizin
dibine vardığında ağzından o yağı bırakmasıyla denizin içini
berrak şekilde görebilir hale geliyor.
Dalgıcın
dışarı çıkınca söylediğine göre aşağısı orman gibi çok
sayıda içinde kadın cesedi olan dibe taşla bağlı dikine duran
çuvallarla doludur.
Çuvallar
sudaki akıntıyla ileri geri sallanıp durmaktadır.
Bu delille
birlikte zaten Sultan’a düşman olan Müftü harekete geçer.
Şeyhülislamı
ve yeniçerileri de harekete geçirmesi güç olmaz.
Önce
dikkatle Valide Sultan’a yanaşırlar.
Artık
Sultan’ın yedi yaşında bir oğlu Mehmet hazırda veliaht olarak
bulunmaktadır.
Derler ki;
Padişah yağma ve zulümle Osmanlı dünyasını perişan etti.
Hazine
harcamalara ve savurganlığa yetmiyor.
Halk
perişan. Düşman orduları sınır kentlerini kuşatmakta Çanakkale
abluka altında.
Kösem
önce itiraz edecek olur.
Ama sonra
padişahın azledilip yedi yaşındaki şehzadenin başa
geçirilmesine razı olur.
Daha sonra
şeyhülislam ile müftü birlikte Ayasofya önünde kalabalık bir
kitleye bir konuşma yaparlar. Söyledikleri hiç itirazsız kabul
edilir.
Yeniçeri
şimdi saadet kapısı önüne yürür ve İbrahim’i şahsen
görmeyi isterler.
Kısaca
verilen kararı açıklarlar.
İbrahim
kararı sükunetle karşılar.
Yapabileceği
başka bir şey olmadığından tahta çıkmadan önce de yıllarca
yaşamış olduğu Kafese geri gönderilir.
Müftü
için bu yeterli değildir.
Diyanet
kurulu toplanır.
Eski
padişahın katlinin vacip olduğuna dair karar alırlar.
Kapısına
geldiklerinde yine gelip kendisini iktidara götüreceklerini
sandığından hiç
bir
direniş göstermez.
Sevinçle
karşılar.
Sekiz yıl
önceki gibi kapının önüne barikat kurmaya falan kalkmaz.
Ama bu
defa bu defa gelenler yağlı kementle gelmişlerdir.
Ülkenin
ekonomik ve siyasi durumu berbattır.
Hazine
bitmiştir.
Girit’te
Venediklilerle bir türlü bitmeyen savaş çok yüksek maliyet
getirmektedir.
Kadınlar
saltanatının da sona ermesi gerekmektedir.
Yani iş
artık sadece Sultanın boğulmasıyla da bitmeyecektir.
Kösem
önceden uyarılır.
Altın
yoldan kaçarak Divan’ın arkasındaki araç kapısının yanındaki
küçük bir odaya sığınır.
Saray
çapında bir arama yapılınca dört sultanın anası altmış iki
yaşındaki pür iktidar dişsiz valide bir sandıktaki kirli
çamaşırların altında saklanırken bulunur.
Oradan hiç
seremonisiz sürüklenerek çıkartılır.
Yüzük
küpe gerdanlık vb takıları üzerinden alınır.
Elbiseleri
yırtılır. Tamamen çıplak kaldığında ayaklarından
sürüklenerek dış kapılardan birine çıkartılır.
(Böyle
bir hadise sarayın tarihinde daha önce hiç olmamıştır. ) Bir
perde ipiyle boğulduğu son ana kadar da cellatlarıyla boğuşur.
Burnundan
ve kulaklarından akan kan katillerinin elbiselerini lekelemiştir.
Şekerpare
daha şanslıdır. Kocası Deli İbrahim’in ölümünden sonra (çok
az Sultana’ya nasip olan) bir evlilik yapmış ikinci kocası da
ölünce İstanbul’un en pahalı muhabbet tellalı olmuştur.
“La
Sultana Sporca”(Pis
Sultan) adıyla ve genç köle kızları satın alıp eğitmek ve
paşalara ve zenginlere pazarlamak şeklinde olan işiyle meşhur
olmuş. Ancak sonunda birçok düşmanından biri tarafından
zehirlenerek öldürülür. Türk usulü denilen bu usulde kahveye
kıyılmış saç ve öğütülmüş cam karıştırılmakta bu
karışım ince bağırsakları parçalayarak iç kanamayla uzun ve
ızdıraplı bir ölüm vermektedir. Bu suikast Cenova bankasının
raporunda sevinçli bir haber olarak şu şekilde yer almıştır.
“Le
stata assasine aquella Sultana che si chiami la Sporca che le fu una
vecchia meterola” (Pis Sultan suikastta
öldürüldü)
https://resistancehonorable.blogspot.com/2016/12/cuvala-konup-denize-atlan-280-cariye.html
|