EVRİM VE BİLİNÇ ÜZERİNE.…
İnsanın köpeğe benzer halleri vardı. İnsanın
kertenkeleye benzer halleri de vardır. İnsanın solucana benzer
halleri de vardır. İnsanın bakteriye benzer halleri de
vardır. Aslında insan evrimsel süreç boyunca hangi duraklara
uğradıysa o safhaya ait izler, belirtiler, benzerlikler taşır. Biz
bu izleri embriyolojide, genetikte, anatomide, nörolojide,
biyokimyada, davranış kalıplarında, psikiyatride ve hemen her
alanda görürüz.
Tıpkı bir soğanın katmanları
gibidir. En içte en derinde en eski olan, en dışta en yeni
olanı görürüz. İşin güzeli ve tuhafı üst üste birikmiş
olan bütün bu evrimsel miras hala daha
işe yarayan katmanlar oluşturur.
Daha önce
yazmıştım. Evrimsel açıdan ve embriyolojik gelişim açısında
olup bitenler birbirine paraleldir. Anne karnında sırayla neler
oluyorsa, evrimsel süreçte olanların benzeridir. Insan anne
karnında önce bir hücre kümesi olur. Sonra üstü ve altı
olan yassı bir varlık olur. Deniz anası gibi. Sonra başı
ve kıçı oluşur. Yassı solucan olur. Sonra kendi üstüne
katlanır ve bir tüp şeklini alır. Tüp solucan olur. Üst
üste katlanmış olan tübün içinden endoderm, ortasından
mezoderm, dışından da ektoderm organları ve dokuları
oluşur. Sonra bu tüp şeklindeki embriyonun bir tarafı baş bir
tarafı kıç olur. Sonra baş tarafında nörolojik bir kümelenme
olur. Burada evrimsel sırasına göre pons, bulbus, beyincik,
orta beyin ve üst beyin oluşur. Tüp şeklini almış embriyonun
uzuvları belirir. Uzuvları olan ilkel balık atalarımız
gibi.
Nörolojik olarak en ilkel canlılarda bile bir nöral
faaliyet vardır. Mesela deniz anasında falan, batan bir cisim
karşısında çekilme gibi reaksiyonlar gerekir. Biz buna refleks
diyoruz. Bunlar için gereken zeka omurga boyunca yeteri kadar
vardır. Bunun için daha yüksek bir organizasyona gerek
yoktur. İnsanda bu mirası diz refleksiyle görürüz. Refleksler
hala daha hayat kurtarır. Göz kapama refleksi. Işık
refleksi. Üro kolik refleks, gastro kolik refleks ve daha
niceleri. Bazıları işe çok işe yaramaz, bazılar hala daha
önemlidir.
İlkel canlılarda bu tüp şeklindeki canlının
başı kıçı yoktur. Ortadan kesseniz, eşit özellikte iki
canlı elde edersiniz. Örneğin solucan. Ve refleksler nöral
tüp boyunca her yerde olduğundan kestiğinizde kaybolmaz. Bu
yüzden omurga kesisi olan insanlarda refleksler için gereken nöral
devreler hala daha çalışır, üstelik onu baskılayan üst
merkezlerden kurtulunca daha da kuvvetli çalışır. Biz refleks
muayenesiyle buna bakarız.
1nci Kafa Çifti- nervus
olfactorius: sadece koku alır, yani sadece sensor.
2nci Kafa Çifti- nervus opticus:
optik sinir, sadece görmeyi sağlar, sadece sensor.
3nci Kafa Çifti- nervus
oculomotorius: göz kaslarını inerve ediyor. parasempatik
etkiyle sfinkter pupilla ile pupili daraltıyor. sadece motor.
4nci Kafa Çifti- nervus
trochlearis: gözde sadece superior oblik kasını hareket
ettiriyor. sadece motor.
5nci Kafa Çifti- nervus trigeminus:
motor olarak çiğneme kaslarını inerve eder, sensor olarak da
yüzün hissini alır. hem motor hem sensor
6nci Kafa Çifti- nervus abducens:
motor olarak sadece rektus lateralis kasını inerve eder.
7nci Kafa Çifti- nervus facialis:
motor olarak mimik kaslarını inerve ediyor. sensorü dilin ön
2/3lük tat duyusu. parasempatiği, lacrimal, submandibular
sublingual bezlerden tükrük salınmasını sağlıyor.
8nci Kafa Çifti- nervus octavius
(statoacusticus): duymayı ve dengeyi sağlıyor, saf sensor.
9nci Kafa Çifti- nervus
glossopharingeus: motoru sadece stylopharyngeus kasını inerve
ediyor. parasempatik etkiyle parotisten tükrük salgılıyor.
10nci Kafa Çifti- nervus vagus:
motorla farinks ve larinks kaslarını inerve ediyor, parasempatik
etkiyle organlarda yavaşlama yapıyor ya da gis te hızlanma
gibi.
11nci Kafa Çifti- nervus
accessorius: trapezius ve sternocleidomastoidi inerve ediyor.
sadece motor.
12nci Kafa Çifti- nervus hypoglossus: sadece dil kaslarını
inerve ediyor
|
Bir canlının en temel işlevlerinden birisi
solunumdur. Solunum merkezi omuriliğin en üstünde ponsta
bulunur. Merkezi bir işlev olduğundan solunum merkezi tahrip
olunca solunum bozulur, duraklar, otonomisini kaybeder. Merkezi
akıl devreleri içinde ilk ayrışan nöral devre solunumla
ilgilidir.
Daha ilerisinde bu canlının ayakları vardır. Bu
ayaklar üzerinde durması bir denge sistemi gerektirir. Sürüngenler
işte bu aşamayı temsil eder. İşin buraya kadar olan bölümünü
beyincik halleder. Ve beyincik insanda da aynı işi
yapar.
Sürüngenlerle birlikte ve daha sonrasında ilkel bir
akla ihtiyaç vardır. Üremek için, doymak için, canlı
kalmak için, yaşamak için. Bütün bunlar limbik sistemde
yer bulur. Burası orta beyindedir. Yani orta beyin sürüngen
zekasının merkezidir. Limbik sistem insanda da önemlidir. Ve
limbik sistem insanda da aynı amaçlarla varlık bulur. Biz buna
duygular diyoruz. Bu duygulardan en önemlisi yaşama
dürtüsüdür. Çünkü insan evrimsel zincirin en tepesinde
yerini alana kadar bütün ataları yaşamayı tercih etmiş
olanlardan evrilmiştir. En temel dürtüdür. Biz buna
libidinal enerji diyoruz. Yaşam enerjisi, yaşama iradesi
yani. Bu duygu ve dürtü hala daha insana yaşama enerjisi veren
temel dürtüdür. Bu dürtü olmasaydı modern insanın idrak ve
muhakemesi kolayca ölmeyi tercih edebilirdi. Çünkü akıl tek
başına yaşam için ihtiyaç duyduğumuz gerekçeleri üretmez.
Bir
de uçan, koşan, atlayan canlılar vardır. Bunlar fiziki olarak
öngörmek ihtiyacı içindedir. Bu daha çok işlem gücü
gerektirir. Bu planlama demektir. Bu yönelme demektir. Bu
etrafından dolaşmak demektir.
Giderek öngörme ihtiyacı daha çok artar. Bu serebral
korteks gerektirir. Görüntüleri eşleştirme, sesleri
eşleştirme, kokuları eşeştirme. Ve en sonunda zirvede
olayları eşleştirme.
Işte
bu vakitten sonra idrak ve muhakeme başlar. İnsan Determinizmi
fark etmiştir. Yani neden sonuç ilişkilerini. Bir şey olur,
sonra başka bir şey olur. Ve insan bu iki şeyi bir biriyle
eşleştirir. Bu eşleştirmeler bazen tutarlıdır. Bazen
tutarsızdır. Bazen olan iki olay arasında kurulan ilişki
gerçektir, bazen değil.
İşte buraya geldikten
sonrası bir eşik oluşturur. İnsan zekasına geliyoruz. Artık
insan maymundan farklıdır. İnsan beyninde algılarına göre
tam olarak temsili bir dünya oluşturur. Algılarındaki dünya
gerçek dünyayla tam olarak uyumlu olmayabilir. Veriler yetersiz
olabilir. Ancak, insan zekası artık kendini çevreleyen evrenin
büyük bölümünü tasnif edebilmektedir. Tasnif edemediklerinin
yerin ne yapar? İşte zurnanın zırt dediği yer burası. İşte
burada insanın yazılımı ve donanımı uydurmaya başlar. Yerine
koyar, temsil eder, var sayar. Açıkçası bilemediğinin yerine
uydurur.
İnsan adını koyamadığı, tasnif edemediği
şeyler yerine temsili bir şey koyar. Bilgisayar programcıları
bunu bilir. VOID diye bir değişken vardır. C++ dilinde
pointer tipi değişkenlerden tanımsız olanıdır bu. Işte
tanrı, bilinç, ruh, cin, peri, ve bunun gibi bütün soyutlamalar
bu sınıftandır. C++ programlama dilindeki void pointer değişken
tipi yani. Void değişkenler hafızada bir yeri gösterir. Ancak
diğer bütün değişkenlerden farklı olarak bu değişkenin tipi
belli değildir. Diğer değişkenler int, yani tam
sayı, char yani karakter, dizi tipi ve bunun gibi belirli
tiplerdir.
Ancak, VOİD tipi değişken niteliği belirsiz
bir veriyi işaret eden evrensel bir değişkendir. Bilgisayar
programcıları böyle bir değişkene neden ihtiyaç duyduysa insan
zihni de niteliği, niceliği belirsiz olan bilinmeyenler için kendi
belirsizlik değişkenin yaratmıştır. Bütün soyutlamalar
böyledir. Ruh, bilinç, tanrı, melek, cin ve bunun gibi.
Peki
bilgisayar programcıları neden belirsizlik ifade eden bir değişkene
ihtiyaç duymuştur. Ve neden insan zihninde benzeri şekilde
belirsizlik ifade eden soyutlamalar vardır. Bu tamamen idrak ve
muhakemenin bilinç seviyesine ulaşmasıyla ilgili bir
ihtiyaçtır.
Cengiz Han kanunlarından bana ilginç gelen:
Bir hayvan yenirken, ayakları
bağlanmalı, karnı yırtılarak açılmalı ve hayvan ölene
kadar kalbi elde sıkılmalıdır; fakat eğer bir kimse Hz.
Muhammet’in inananlarının yöntemi ile hayvanı keserek
öldürürse, kendisi de kesilerek öldürülür.
Bazılarını
kendisi ve çocuklarına seçebilmesi için her yılın başında
bütün kızlarını kendisine takdim etmelerini emretti.
Hükümdar dışında
kendilerini her hangi birine muhatap göstermelerini Emirlere
yasaklamıştır. Her kim kendini her hangi birine hükümdar
dışında muhatap gösterir ise idam edilir ve izin almaksızın
postasını değiştiren her hangi biri de idam edilir.
(Cengiz Han Yasası emreder ki)
yemek üzerinde boğulan kişi hemen kamptan çıkarılmalı ve
derhal öldürülmelidir ve ordu komutanının çadırının
eşiği üzerine ayağını koyan kimse de idam edilmelidir.
İçmekten kendini alıkoyamıyor
ise, kişi ayda üç kez sarhoş olabilir; eğer üç kereden
fazla yapar ise kabahatlidir; eğer ayda iki kez sarhoş oluyor
ise bu daha iyidir; eğer ayda bir kez ise kuşkusuz daha çok
övgüye değer; eğer kişi hiç içmiyor ise, bundan daha iyi
ne olabilir? Fakat böyle bir kişi nerede bulunabilir? Eğer
böyle bir kişi bulunabilir ise, o en yüksek düzeyde saygıya
layıktır. (Riasanovsky bu parçanın Cengiz Han’ın
vecizelerine -vecize 20- ait olduğunu kabul etmektedir.)
Bir cariyeden doğmuş çocuklar
meşru kabul edilecek ve babaları tarafından yapılan dağılıma
uygun olarak mirastan paylarını alacaktır. (Avrupa’da sadece
yaşlı olanların varis olduğu primogenture yasasının üzerine
çıkmaktadır. Çok daha medenidir.)
Babasının ölümünden sonra,
kendi annesi hariç oğlu babasının karılarının hepsini
elden çıkarabilir; onlarla evlenebilir veya evlendirerek
başkalarına verebilir.
Kanuni mirasçılar dışında herkes vefat edenin malını
kullanmaktan kesinlikle men edilmiştir.
|
Maymunsu hayvanlar, çocuklar, erişkinler üzerine yapılan
psikoloji, eğitim, algı deneyleri vardır. Görünen o ki,
maymunların tanrıları, melek, şeytan, cennet ve cehennem
anlayışları yoktur. Şempanzeler ölümü bilirler, ancak bunu
gerçek üstü bir alemle bağlantılandıramazlar. İnsanlar
tarafından özellikle öğretilirse bilir ve depresyon alametleri
gösterirler. Kısacası şempanzelerin dini yoktur
diyebiliriz.
İnsanı diğer bütün hayvanlar ve
maymunsulardan ayıran en önemli fark idrak ve muhakemesinin
doğadaki neden sonuç ilişkilerini fark etmiş olmasıdır. Bu
fark çocukluk çağından itibaren aşama aşama gelişir ve
erişkinlikte zirveye ulaşır. 5 yaş altı çocuklara tanrıyı
anlatmak çok zordur.
Örneklerle anlatmak gerekirse, insan
bir ışık patlaması olduktan sonra gök gürültüsü duyunca
hemen fark eder. İkisi arasında bir ilişki vardır. Topraktan
buğu çıkmaya başladığında ardında kış uykusuna yatan
hayvanlar çıkar ve insan bunu da hemen fark eder. Canlıların
çok uzun süre harekesiz kaldığında bozulduğunu ve çürüdüğünü
fark eder. Mevsimlerin döngüsü olduğunu fark eder. Ölümü
fark eder. Bütün bu algılar ve bilgileri birbirine bağlar. Her
şeyin bir nedeni vardır, her nedenin bir sonucu vardır. Bu
büyük oranda insana has bir özelliktir. Bu yeteneği geliştikçe
yaşam şansı artar. Biz zekanın gelişmesi olarak bunu
anlarız.
İnsan bunca olgu ve algıyı bir birine bir neden
sonuç ilişkisi halinde bağlarken bazen nedeni, bazen sonucu, bazen
de ilişkinin özelliğini anlayamaz. Bazen yanlış bağlantılar
kurar. Bazen olguların ve olayların özelliklerini
anlayamaz. İşte bu noktada soyutlamalar devreye girer. Rüzgar,
yağmur, dolu, kar, soğuk ve fırtınayı anlayamadığında
anlayamadığı her bir algı ve olgu için bir tanrı üretir. Rüzgar
tanrısın, yağmur, kar tanrısı. Mevsimlerin tanrısı. Güneş,
ay tanrıları. Yıldızlar. Tarımın, denizlerin
tanrıları. Korktuğu, anlayamadığı ve baş edemediği her bir
hayvan için de tanrıları vardır. Boğa tanrısı, timsah
tanrısı, fil tanrısı. Kısacası tanrılar, cinler, periler,
elfler, melekler tarih öncesi insanın bilemediği, bir şeylere
bağlayamadığı her bir algı ve olgu için ürettiği
soyutlamalardan ibarettir. İnsanın bilgisi arttıkça eski
tanrılar bilinen doğa olayları haline dönüşür. Eskinin
öfkeli timsah tanrısı artık sadece bir hayvandır. Eskini
güneş tanrısı bir yıldızdır.
Ama hala daha soyutlamalar
vardır. Modern insanın hala daha bilemediği şeyler
için. Bilinç, ruh mesela. Bilincin tam olarak ne olduğunu
anlatmak ve anlamak çok zordur. Ruh algısı da öyledir. Ruh
algısı neden var, bu algının fiziki evrendeki temelleri
nedir? Hala daha tanımlar eksik ve çarpıktır. Bir de kozmos
var. Kozmosu bilmiyoruz. Bu nedenle tanrının varlığı için
gereken en önemli sebeptir kozmos. Kozmosu anladıkça tanrıya
duyulan ihtiyaç daha da azalacaktır. Ama yine de bir tanrı
ihtiyacı geride kalacaktır. Yaşamın anlamı, kişisel
varlığımızın değerini belirlemek için hala daha tanrıya
ihtiyacımız var
Aynı zamanda insan tıpkı memeli
ataları gibi sosyaldir. Maymunlar bakarak, görerek, göstererek
öğrenir. İnsan ise konuşarak sorar, konuşarak
öğrenir. Bazıları çok bilir, bazıları az bilir. Çok
bilenler itibarlıdır. Çünkü çok bilenlerin etrafında
öbeklenir, yanından uzaklaşmazsınız. Onlar size kestirmeden
öğretir, onların yanındayken bilginin gücünü, kolaylığını
yaşarsınız. Bilge kişilerdir onlar. Onlar şamandır,
rahiptir, imamdır. Ama artık onlar bilim adamıdır.
Özetlersek
zeka tıpkı bir elektrik anahtarına benzeyen refleks arklarla
başlamıştır. Hareket ihtiyacı geliştikçe onunla uyumlu
nöral devreler oluşmuştur. Solucan gibi sürünmek için,
kertenkele gibi ayaklar üzerinde sürünmek için, ayaklara basarak
gövdeyi dengede tutmak, yürüme ve koşma gibi tekrarlayıcı
hareketler, harekete yön vermek, planlamak, hesaplamak gibi işler
için birbirinin üstüne binen nöral devreler. İnsanın
yazılımı ve donanımı beraberce ve birbirine sıkı sıkıya
bağlı şekilde evrilmiştir. Ve biz evrimsel atalarımıza ait
nöral devreleri bedenimizde hala taşıyor ve farında olmadan hala
daha kullanıyoruz. Hala daha solucanlara benzer atalarımdan
miras koruyucu refekslerimiz var. Hala daha yürürken sürüngen
atalarımızın, koşarken, atlarken memeli atalarımızın nöral
devrelerini kullanıyoruz. Hala daha gündelik yaşamda
duygulanımlar gösterirken sürüngen atalarımızın zekasını
kullanıyoruz. Öfkeleniyor, saldırganlaşıyoruz, cinsel
azgınlık gösteriyor cinsel yönelimler içine giriyoruz, korkuyor
kaçıyoruz. Sürüler halinde yaşayan memeli atalarımızın
sosyal zekasını hala daha kullanıyoruz. Hala daha toplumsal
eşitlik, adalet, sürüye sadakat, cinsel hakimiyet, alfa lider,
harem gibi sürü halinde yaşayan memeli atalarımızdan miras
sosyal zekayı kullanıyoruz.
Cengiz Han kanunları
vardır. Bilenler bilir. Osmanlı’nın bile uymaya çalıştığı
kurallar. Hunlarda ve Moğollarda kut, güç ve üleş kuralları
vardır. Bunlar bize sürü halinde yaşayan memeli atalarımızdan
mirastır. Arkaiktir, güç hukukuna dayalıdır, cinsel hakimiyet
üzerinedir.
Ve hala daha popüler kültüre etkisi
vardır. Cengiz Han kanunları tıpkı bir aslan sürüsünde alfa
lider erkek aslanın ve hakimiyeti altında bulunan haremin,
yavruların, kendine sürü bulamamış diğer erkek aslanların
hukukuna benzer. Aslanlar sosyal yaşamda kendiliklerinden
uydukları protokol kurallarını bilmezler, ama insanlar bilir. Biz
buna sosyal zeka, sosyal kurallar, protokol, hukuk diyoruz.
Gündelik
yaşamda beynimizin ürettiği her işte, kültürde, ahlakta,
duyguda, idrak ve muhakemede farkında olmadan evrimsel atalarımızın
her birisi farklı tipte ve gelişmişlik seviyesinde olan zekalarını
kullanıyoruz. Her gün biraz solucan, biraz kertenkele, biraz
inek, biraz maymuna benzer işlerimizin olması hep bu yüzdendir.
|