=======================
ABD Başkanı Donald Trump, yaptığı açıklamada, Pentagon’un NGAD altında yürüttüğü altıncı nesil savaş uçağı için uzun zamandır beklenen sözleşmeyi Boeing’e verdi. Uçak, Boeing F-47 olarak adlandırıldı.
22-Mart-2025
Teknoloji Editörü: Metin Akpınar
ABD Başkanı Donald Trump, ülkenin en yeni ve en gelişmiş savaş uçağı olarak nitelendirilen F-47’yi kamuoyuna tanıttı. Boeing tarafından üretilecek olan bu altıncı nesil savaş uçağı, Amerika’nın hava üstünlüğünü onlarca yıl güvence altına alacak bir dönüm noktası olarak tanımlanıyor. Boeing F-47, F-22 Raptor’ların yerini alacak.
Beyaz Saray’da Savunma Bakanı Pete Hegseth ve ABD Hava Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı David W. Allvin’in de katıldığı tanıtımda, Başkan Trump, F-47’nin “görünmez” özelliklere sahip olduğunu ve düşmanların ne olduğunu anlayamadan vurulacağını söyledi. F-47, işbirlikçi savaş uçakları, uydularla ve diğer uçaklarla daha iyi bağlantı kurmasını sağlayacak son teknoloji sensörler, motorlar, silahlar ve diğer teknolojileri de içeren NGAD (Yeni Nesil Hava Hakimiyeti) konseptinin "sistemler ailesinin" kalbi olacak
Boeing Defense, Space and Security‘nin geçici başkanı ve CEO’su Steve Parker, "Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri için altıncı nesil bir savaş uçağı tasarlamanın ve inşa etmenin öneminin farkındayız" derken "Bu göreve hazırlık olarak, savunma işimizin tarihindeki en önemli yatırımı yaptık ve görevi desteklemek için gereken en gelişmiş ve yenilikçi NGAD uçağını sağlamaya hazırız" ifadelerini kaydetti.
1950’lerin sonlarından bu yana Amerika’nın savaş uçaklarının çoğuna F-4 Phantom ve A-6 Intruder gibi bir tehdidi ya da F-14 Tomcat, F-15 Eagle ve F-16 Fighting Falcon gibi hayvanları işaret eden isimler verilmişti. Boeing F-47 için henüz bir lakap tanımlanmadı. Bu arada bir parantez açalım; Trump, ABD’nin 47’inci başkanı.
Hava Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı General Allvin, F-47’nin “Amerika’nın gelecek on yıllar boyunca hava üstünlüğünü güvence altına almada muazzam bir adım” olduğunu ve bunun “şimdiye kadar geliştirilmiş en gelişmiş, ölümcül ve uyarlanabilir avcı savaş uçağı” olacağını söyledi. Trump ise F-47’nin prototipinin neredeyse 5 yıldır uçmakta olduğunun altını çizdi.
Yapılan açıklamalarda Boeing F-47 hakkında doğal olarak herhangi bir teknik detay açıklanmadı. Ancak vaatler Boeing F-47’nin dünyanın en gelişmiş savaş uçağı olacağına işaret ediyor. Rusya ve Çin kendi altıncı nesil savaş uçakları üzerinde çalışırken, Avrupa ülkelerinden oluşan gruplar da bu uçaklar üzerinde çalışıyor. Trump “Diğer tüm uçakları biliyoruz. Her birini gördüm ve yakın bile değiller. Bu bir üst seviye” dedi. General Allvin de yaptığı açıklamada F-47’nin “dünyanın ilk mürettebatlı altıncı nesil savaş uçağı” olacağını kabul etti.
Bilindiği üzere ABD, F-22 Raptor’u kendisi dışında hiçbir müttefikine satmadı. F-22’nin yerini alacak F-47 ile bu tutumda değişikliğe gidiliyor. Trump, yaptığı açıklamada bazı müttefiklerin bu uçakları satın almasına izin vereceklerini ancak satılacak uçakların daha düşük versiyonlar olacağını söyledi.
F-47 için “Hızı en üst düzeyde: yani ‘ikinin üzerinde’, bu çok sık duymadığınız bir şey” diyen Trump, ABD askeri jetlerinin ilk kez 1953’te ulaştığı Mach 2 ya da ses hızının iki katına açık bir göndermede bulundu. 1960’ların başında uçmaya başlayan ve 1990’larda emekliye ayrılan SR-71 Blackbird keşif uçağı Mach 3’ün üzerinde uçabiliyordu.
Hava Kuvvetlerine göre, çift motorlu F-22 Mach 1.5’in üzerinde seyredebilir ve Mach 2’ye ulaşabilirken, tek motorlu F-35 Mach 1.6’ya ulaşabilir. Dolayısıyla F-47, hem F-35’ten hem de F-22’den önemli ölçüde daha hızlı olacak.
Başkan her bir F-47’nin ne kadara mal olacağını söylemekten kaçındı, ancak General Allvin’in açıklaması, yerini alması planlanan F-22 Raptor’dan daha ucuz olacağını ve Hava Kuvvetleri’nin bunlardan daha fazla üretmeyi planladığını belirtti. Hava Kuvvetlerine ait bir bilgi formuna göre, teşkilatın her birinin fiyatı 143 milyon dolar olan 183 Raptor’u var.
Ancak Hava Kuvvetleri’nin 2025-ile-2029 arasında F-47’ye 20 milyar dolar harcaması bekleniyor. Bu harcama, mühendislik ve üretim geliştirme alanında olacak. Trump, “bir sürü sipariş” verdik diyerek yüklü adetlerde envanter alımı yapılacağının sinyalini de verdi. Şimdilik uçağın envantere giriş tarihi bilinmiyor ancak, seri üretim 2029’dan önce başlamalı. Bu arada Boeing’in sözleşmeyi kazanması sonrası hisseleri de artış gösterdi. Zor zamanlardan geçen Boeing, F-47 sayesinde muhtemelen onlarca yıl boyunca yüz milyarlarca dolar değerinde sipariş kazanmış oldu.
Trump F-47’nin “neredeyse görünmez” olacağını söyledi. “Benzeri görülmemiş bir güce sahip olacağını, şimdiye kadar yapılmış kendi türündeki jetler arasında en fazla güce sahip olduğunu” sözlerine yer veren Trump, “Amerika’nın düşmanları bunun geldiğini asla göremeyecekler” dedi.
Ne Başkan ne de General Allvin F-47’nin silahlarına ilişkin herhangi bir ayrıntı vermedi. Ancak Savunma Bakanlığı’nın hizmete soktuğu tüm hayalet savaş uçaklarının benzer bir özelliği var: radara daha az görünmelerini sağlamak için, iç bölmelerde füze veya bomba taşıyacak şekilde tasarlandılar.
Bunlarla birlikte esasında F-47’nin tam olarak tasarımı da açıklanmadı. Bazı görseller paylaşıldı ancak tüm detaylar belirsiz. Boeing ve ABD tarafından paylaşılan resmi görseller ile üretimden çıkan uçağın tasarımı arasında farklar olabilir. Bunlar genelde rakip şirket ve ülkelerin kafasını karıştırmak için yapılan şeyler; zira tasarım, uçağın genel karakteri hakkında kritik bilgiler verebilir.
ABD, altıncı nesil savaş uçağını tanıttı: Boeing F-47
Boeing Bird of Prey
Yine de mevcut görsellerden yola çıkarsak; F-47’nin en çarpıcı tasarım öğelerinden biri, yüksek diyedral açısına (kanatların yukarı eğimi) ve aşağı doğru kıvrılan kanat uçlarına sahip olması. Bu yapı, ilk bakışta 1990’larda test edilen Boeing YF-118G Bird of Prey teknolojik gösterim uçağını anımsatıyor. Bu tür bir kanat yapısının en önemli avantajlarından biri, uçağın gövde altına yerleştirilen sensörlerin ve iletişim antenlerinin daha geniş bir görüş açısı sağlaması. Bu sayede uçak, dik açılarla manevra yaparken bile hedeflere kesintisiz sinyal gönderme yeteneğini koruyabiliyor.
F-47’nin bir diğer dikkat çekici tasarım özelliği, geniş ve kürek biçimli bir burun yapısına sahip olması. Bu geniş burun, büyük ve güçlü bir radar sistemini barındırma potansiyeline işaret ediyor. Daha büyük radarlar, hem düşman unsurlarını daha uzak mesafelerden algılamayı hem de daha hassas hedef takibini mümkün kılıyor. Uçağın hava alığı (inlet) konfigürasyonu henüz net değil, ancak mevcut görüntüler gövdenin ince ve aerodinamik bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor.
Kaynakça
https:// theaviationist.com/2025/03/22/everything-we-know- boeing-f-47-ngad/
https://www.twz.com/air/ boeing-wins-air-forces-next-generation-air-dominance- fighter-contract
https:// www.donanimhaber.com/abd-altinci-nesil-savas-ucagini- tanitti-boeing-f-47--189284
=======================
Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) Euclid Uzay Teleskobu, sadece bir haftalık gözlemlerde en uzağı 10,5 milyar ışık yılı mesafede bulunan 26 milyon galaksi tespit etti.
22-Mart-2025
Teknoloji Editörü: Metin Akpınar
Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) evrenin en büyük gizemlerini çözmeye yönelik başlattığı Euclid misyonu, yalnızca bir haftalık gözlem sürecinde 26 milyon galaksi tespit etmeyi başardı. Uzayın derinliklerine dair eşsiz bir pencere açan bu veriler, gökbilimcilerin karanlık madde ve karanlık enerji gibi evrenin en büyük bilinmezlerini anlamalarına yardımcı olacak.
Temmuz 2023’te fırlatılan ve Şubat 2024’te veri toplamaya başlayan Euclid Uzay Teleskobu, evrenin büyük ölçekli yapısını haritalamayı amaçlıyor. Galaksilerin şekilleri, boyutları ve dağılımı üzerinden bu yapıyı anlamak, bilim insanlarının evrenin yaklaşık yüzde 95’ini oluşturan ancak ışıkla etkileşime girmediği için doğrudan incelenemeyen karanlık madde ve karanlık enerjinin doğasını belirlemesine yardımcı olabilir.
ESA’nın paylaştığı ilk veriler, kozmik ağ içindeki galaksilerin geniş çaplı organizasyonunu gözler önüne sererken, birçok galaksi kümesi, aktif galaktik çekirdekler ve süpernovalar gibi geçici gök olaylarını da içeriyor. Üç mozaik halinde sunulan bu ilk görüntüler, Euclid’in gözlem kapasitesinin ne denli büyük olduğunu gösteriyor.
Euclid’in tespit ettiği 26 milyon galaksi arasında, bazıları 10,5 milyar ışık yılı (Bir ışık yılı, ışığın bir yılda kat edebileceği mesafedir; kabaca 9,5 trilyon kilometredir) uzaklığa kadar uzanıyor. Bu uzak mesafelerde, evrenin gençlik dönemine dair ipuçları veren parlak kuasarlar da bulunuyor. Önümüzdeki yıllarda Euclid aynı bölgeleri defalarca tarayarak, bu alanları daha da detaylı hale getirecek ve 2030 yılına kadar gökyüzünün üçte birini kapsayan devasa bir kozmik atlas oluşturacak.
Euclid, yüksek çözünürlüklü Görünür Görüntüleme Sistemi (VIS) ve yakın kızılötesi spektrometresi (NISP) sayesinde galaksilerin şekillerini ve mesafelerini ölçebiliyor. Bu teknolojiler, evrenin yüzde 95’ini oluşturan karanlık madde ve karanlık enerjiye dair daha fazla bilgi edinmemizi sağlayacak.
Günlük 100 GB veri üreten Euclid, önümüzdeki yıllarda 1,5 milyardan fazla galaksinin görüntüsünü yakalayacak. Bu devasa veri setinin analizinde yapay zeka ve vatandaş bilimi büyük rol oynayacak.
Euclid aynı zamanda uzak galaksilerden gelen ışığın ön plandaki madde tarafından bozulduğu bir fenomen olan yerçekimsel merceklenmeyi incelemek için de güçlü bir araç. Şu ana kadar 500’den fazla güçlü mercek adayı belirleyen misyon, yapay zeka ve uzman analizleriyle bu sayıyı binlerce yeni keşifle artırmayı planlıyor. Euclid misyonunun ilk kapsamlı kozmoloji verileri ise Ekim 2026’da paylaşılacak.
Kaynakça
https://www.techspot.com/ news/107219-euclid-spacecraft-captures-26-million- galaxies-one-week.html
https://youtu.be/r XCBF l IpvfQ
https:// www.donanimhaber.com/euclid-sadece-bir-haftada-26- milyon-galaksi-tespit-etti--189276
=======================
Bill Gates’in önderliğinde 2015’te büyük umutlarla kurulan ve 1 milyar dolarlık bütçesiyle dikkat çeken Breakthrough Energy, ABD başkanı Donald Trump’ın tartışmalı kararlarına direnemedi.
Levent Öztürk
22-Mart-2025 16:37
İklim değişikliği, çözümü milyarderlerden beklenemeyecek kadar karmaşık ve derin bir sorun olarak karşımızda duruyor. New York Times’ın haberine göre, Bill Gates ve çevreye duyarlılığıyla bilinen bir grup milyarderin ortak girişimi olan Breakthrough Energy, personelinin önemli bir kısmını işten çıkarıyor. Bu durum, kuruluşun destek toplama ve politikaları etkileme kapasitesini ciddi şekilde zayıflatabilir.
2015 yılında kurulan ve yaklaşık 1 milyar dolarlık bir bütçeye sahip olan Breakthrough Energy, yüksek riskli ancak yüksek ödüllü iklim çözümlerine yatırım yapmayı hedefliyor. Ancak kuruluş, özellikle Trump yönetimi sırasında Amerika Birleşik Devletleri’nde yasalara yön verme konusunda ilerleme kaydedemeyeceğini düşündüğü için politika ekibini küçültme kararı aldı. Bu strateji değişikliği, kuruluşun kaynaklarını daha etkili kullanma çabası olarak değerlendirilebilir.
ABD başkanı Trump’ın iklim değişikliğine inanmadığını açıkça ifade ettiği göz önüne alındığında, Breakthrough Energy’nin bu kararı yerinde bir hamle gibi görünüyor. Trump yönetimi, iklim politikalarında ciddi değişiklikler yaparak hükümet belgelerinden ve web sitelerinden iklim değişikliğine dair referansları kaldırdı. Ayrıca, Enflasyon Azaltma Yasası kapsamındaki iklimle ilgili harcamaların dondurulması planlanıyor. Bu koşullar altında, politika üzerinde etkili olma çabalarının sınırlı bir başarı getireceği öngörülebilir.
Breakthrough Energy’nin mali kaynaklarını nasıl kullanmayı planladığı henüz net değil. Ancak New York Times’a göre, kuruluş politika çabalarından vazgeçerek, yeni kurulan şirketlere ve temiz enerji projelerine finansman sağlamaya odaklanacak gibi görünüyor. Alternatif enerji üretimi ve temiz enerji teknolojileri, hala büyük bir gelişim ve destek potansiyeline sahip alanlar olarak öne çıkıyor. Bu nedenle, bu yeni hedefin göreceli olarak mantıklı bir strateji olduğu söylenebilir.
Trump yönetiminin nükleer enerji altyapısına olan ilgisi göz önüne alındığında, Breakthrough Energy’nin bu alanda da etkili olabileceği tahmin ediliyor. Nükleer enerji, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rol oynayabilir ve bu alandaki yatırımlar, uzun vadede olumlu sonuçlar doğurabilir.
https://www.chip.com.tr/ haber/donald-trump-bill-gatesin-buyuk-girisimini-de- vurdu_168539.html
=======================
Yapay zeka bir gün size iftira atmaya kalkarsa, hayatınız tepe taklak olabilir ve bunun sorumluluğunu da kimse üstlenmeyebilir. Norveç’te yaşanan ve masum bir adamı çocuk katili ilan eden ChatGPT olayı, tam olarak bunu gösteriyor.
Cem Şancı
22-Mart-2025 11:16
Norveç’te yaşanan bir olay, yapay zekanın sorumluluğu ve etik sınırları hakkında ciddi tartışmaları yeniden gündeme taşıdı. ChatGPT’nin bir kişiyi çocuk katili olarak tanımlaması ve bu iddiaların tamamen uydurma çıkması, hem ülkede hem de uluslararası düzeyde büyük yankı uyandırdı.
Her şey, bir Norveçli vatandaşın arkadaşının ChatGPT’ye “Arve Hjalmar Holmen kimdir?” sorusunu sormasıyla başladı. ChatGPT, bu kişinin iki çocuğu öldürdüğünü ve üçüncü çocuğu öldürmek için plan yaptığını iddia eden bir hayat hikayesi uydurdu. Bu iddiaların gerçek dışı olduğu kısa sürede ortaya çıksa da, olayın etkileri oldukça ciddi oldu.
ChatGPT’nin bu uydurma hikayesi, yalnızca bir kişinin itibarını zedelemekle kalmadı, aynı zamanda yapay zekanın güvenilirliği ve sorumluluğu hakkında önemli soruları gündeme getirdi. Bu durum, mesleki unvanlarda hata yapmak veya doğum tarihini yanlış vermek gibi basit bir hata değil; doğrudan ölümcül sonuçlara yol açabilecek bir iftira niteliği taşıyor. Tüketici haklarını koruyan kurumlar, OpenAI’nin faaliyetlerinin incelenmesi için harekete geçti.
Olayın ardından OpenAI, ChatGPT’nin Arve Hjalmar Holmen hakkındaki sorulara doğru yanıt vermesi için müdahalede bulundu. Ancak yapay zekanın neden böyle bir iftirayı ürettiğine dair herhangi bir açıklama yapılmadı. Bu durum, yapay zekanın karar alma süreçlerinde ne kadar güvenilir olduğu sorusunu daha da önemli hale getirdi.
Bu olay, yapay zekanın gelecekteki rolü hakkında ciddi endişeler doğurmuş durumda. Yapay zekanın insanları “yargılayan, not veren ve günlük yaşamlarını etkileyen” bir konuma ulaştığında, kendi uydurduğu suçlara göre insanlara ceza vermeye kalkışması mümkün mü? Bu sorunun yanıtı, yapay zeka teknolojilerinin etik sınırlarının nasıl belirleneceğine bağlı. Ayrıca, yapay zeka teknolojilerinin hızla geliştiği bir dönemde, bu tür olayların önüne geçmek için daha sağlam bir denetim mekanizması oluşturulması şart.
=======================
Diyanet İşleri Başkanlığının Adalet Bakanlığına yazı göndermesinin ardından, kamu kurumlarına ait kreşlerde 4-6 yaş arası çocuklar için Kur’an kursu açılıyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı, kamu kurumlarına yönelik başlattığı gerici uygulamalarda hız kesmiyor. Kamu kurumlarında çalışıp Kur’an dini bilgiler almak isteyenlere çevrimiçi veya hafta sonu programlarının başlatılmasının ardından şimdi de bakanlığın 4-6 yaş arası Kur’an kurslarının açılması için mahkemelere yazı gönderdiği ortaya çıktı. Cumhuriyet gazetesinin haberine göre, Diyanet Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü; “2025 Aile Yılı” kapsamında 13 Mart’ta 17 bakanlığa bir yazı gönderdi.
Söz konusu yazıda; kamu kurum ve kuruluşlarına ait kreş, gündüz bakımevleri ve anaokullarında il-ilçe müftülüklerine başvuru yapılarak “4-6 Yaş Grubu Değerler Eğitimi Programı” ile “4-6 Yaş Grubu Kur’an Öğretim Programı” kapsamında haftada beş saat ders verilebileceği belirtildi.
Adalet Bakanlığının yazı üzerine yıldırım hızıyla harekete geçtiği belirtildi. Bakanlığa bağlı personel genel müdürlüğü, 17 Mart’ta söz konusu uygulamanın çalışanlara duyurulması için bakanlığın tüm merkez birimleri ile tüm cumhuriyet başsavcılıklarına, adliye mahkemelerine ve bölge idare mahkemelerine Diyanet’in yazısını gönderdi.
Bu yazı üzerine de adliyeler tüm mahkemelere duyuruyu yaptı. Bu kapsamda Adana Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığı, dün Adana Adliyesi bütün mahkemelere tüm görevlilere duyurulması için yazı gönderdi. (Haber Merkezi)
=======================
Ankara’da gözaltına alınan 7 kadına çıplak arama dayatmasında bulunulduğu buna karşı çıktıkları için darbedildikleri belirtildi.
Ankara – İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasına dair protestolara katıldıkları gerekçesiyle Ankara’da sabah saatlerinde gözaltına alınan 7 kadın Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü.
Kadınlara emniyette çıplak arama dayatmasında bulunulduğu öğrenildi. Dayatmaya karşı çıkan kadınların yere yatırılarak darbedildiği, nefes kesme, ağız ve burun kapatma, tekme atma gibi fiziksel şiddet uygulamalarına da maruz kaldığı bildirildi.
Gözaltına alınan kadınların avukatları konuya dair suç duyurusunda bulunacaklarını ifade etti. (MA)
=======================
ÇHD'li avukatlar Ankara’da 23 İzmir’de ise en az 170 kişinin gözaltında olduğunu belirtti. İzmir Valiliği ise hekimlere gözaltı muayenelerini karakolda yapması için genelge yolladı.
Ankara, İzmir, İstanbul ve birçok ilde Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasının ardından başlayan protestolar dün gece de devam etti.
Protestolar sırasında yurttaşlar darp edildi, biber gazı ve plastik mermiye maruz kaldı.
Sabah saatlerinde ise çok sayıda kişi ev baskınlarıyla gözaltına alındı. İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya gire yurt genelinde 343 kişi gözaltına alındı. İstanbul’da ise en az 94 kişinin gözaltında olduğu bilgisi edinildi.
Ankara ve İzmir’de süreci takip eden Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) avukatlarından Leyla Bilgen ve Nergiz Görnaz bianet’e konuştu.
ÇHD İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Av. Leyla Bilgen, aralarında işçiler, öğrenciler ve yürüyüşe destek için gelen yurttaşların olduğu 170’ten fazla kişi gözaltında olduğunu belirttiği açıklamasına şöyle devam etti:
“ Her birinin gözaltına alınma gerekçesi farklı. Terör örgütü propagandası, kanuna aykırı gösteriş ve yürüyüşe katılma ve kamu görevlisine mukavemetten yana suçlamalar var. İfade işlemleri için evinden alınan bazı yurttaşların evinde arama yapılmış bazılarının yapılmamış. Polisin müdahale etmediği daha sakin yürüyüşlerin yapıldığı ilçeler var. Ama sabahki operasyonda onlardan da alınanlar var. Fakat her biri ayrı bir şubeye götürülmüş durumda.”
İzmir’de yapılan protestolarda birçok kişinin işkence ile gözaltına alındığını belirten Bilgen şöyle konuştu: “İlk gün de müdahale olmuştu ama gözaltına almayıp darp edip bırakıyorlardı. Ama dün İzmir’de ve ülkenin her yerinde işkence ile gözaltına alma ardından da işkenceye devam etme durumu var. İşkencelere dair Türk Tabipler Birliği ( TBB) ile birlikte çalıştık. Darp raporu aldık ve suç duyurusunda bulunacağız.”
İzmir Valiliği ve İl Sağlık Müdürlüğü, hekimlere gözaltı muayenelerini karakolda yapması için genelge yollayarak görevlendirme yaptı.
Söz konusu uygulamanın mevzuata aykırı olduğunu belirten Bilgen, “İşkence izlerini raporlaştırmayı engellemek için sağlık çalışanlarını baskı altında polis nezaretinde muayene yapmaya zorluyorlar” ifadelerini kullandı.
Dün ODTÜ’de yapılan protestolar sırasında gözaltına alınan öğrencilerin serbest bırakıldığını dile getiren Av. Nergiz Görnaz ise şöyle dedi:
“ ODTÜ’de alınan arkadaşlar serbest bırakıldı. Sabaha karşı yapılan ev baskınlarından alınan şu an için 23 kişi var ve emniyet işlemleri devam ediyor. Görüşme yaptığımız kişilerine arasında 7 kişi çıplak aramaya maruz bırakılmış. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’ndan sevk edilmişler. Ama savcı ‘başka bir suç unsuruna rastlanırsa yine talimat yazarız’ diye bildirmiş sevk yazısında. 24 saatlik gözaltı süreleri var. Toplamda 31 kişi hakkında yakalama kararı var. 8 kişi henüz getirilmedi.”
Çalışmalarını ağırlıklı olarak Diyarbakır ve çevresindeki Kürt illerinde sürdürmektedir. Meslek hayatında, Gazete Duvar, MLSA, 5Harfliler, Kadın İşçi, 9. Köy ve Fikir Gazetesi gibi pek çok platformda haberleriyle...
=======================
22-03-2025 14:53
MHP’li isimler, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye “Çeneni kapat, hasta yatağında yat, sus artık” diyen CHP Grup Başkan Vekili Ali Mahir Başarır’ı tehdit etti: “Adamın dişini sökerler…”
Fotoğraflar: AA
19 Mart’ta İstanbul büyükşehir ve ilçe belediyelerine ‘terör’ ve ’yolsuzluk’ soruşturması başlatılmış, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu dahil 106 kişi için gözaltı kararı çıkarılmıştı. İmamoğlu dahil 90 kişi gözaltında.
CHP günlerdir İBB binasının bulunduğu Saraçhane’de yüz binlerce insanın katılımıyla miting düzenliyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel de “Bana diyorlar, sokak çağrısı mı yapıyorsun? Evet, evet, evet…” demişti.
Peşinden MHP’nin resmi X hesabından Bahçeli’nin Özel’e “Yargıya saygı duy, partinde otur” yolundaki uyarısı paylaşılmıştı. Bu Sözcü TV’de Başarır’a sorulmuş, CHP’li vekil, Bahçeli’ye “Çeneni kapat, hasta yatağında yat, sus artık” yanıtını vermişti.
Başarır’a MHP’lilerden art arda tepki geldi. X’teki tepkiler şöyle:
► Ali Mahir Başarır; tercihlerinle ilgilenmiyoruz. Elini, kolunu, kaşını, gözünü vs. nasıl kullandığında umurumuzda değil. Ama dilini kullanırken dikkat et! Terbiyesizlik yapıp haddini aşma. Haddini bilmemekte ısrar edersen haddini bildiririz, edebini bilmezsen ağzının payını veririz!
► Ali Mahir büyüğümüzün vatan, millet, bayrak ve ülke sevdası sen dünyada yok iken dillere destandı. Çaresizlik içinde ahlaka, edebe aykırı söz ve hareketlerin seni ve zihniyetini siyasi çukurdan çıkartamayacaktır. Sen ve senin gibilerin düşünceleri, aziz Milletimizce tasvip edilmeyecektir. Hadsiz cümlelerin karşılığı siyasi çukurdur.
► Liderimiz Devlet Bahçeli’ye bırak hakaret etmeyi ismini kokuşmuş ağızlarına alırken bile besmele çekmeyi unutan müptezellere diyeceğim şu; bu iş gencecik çocukları sokağa çağırmaya benzemez, adamın dişini sökerler, haddini bilsin herkes.
=======================
İBB'ye yönelik "terör" soruşturmasında gözaltına alınan Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, "Anılan örgütlerin kısaltmalarının açılımlarını bile bilmem" dedi.
İBB'ye yönelik "kent uzlaşısı" iddiasıyla "terör örgütüne yardım etmek" iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alınan Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan’ın ifadesinde iddialara reddetti.
DHA'nın haberine göre "Kent Uzlaşısı" soruşturması kapsamında Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerine ifade verdi.
Eski HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Azad Barış ile ortak baz kaydının olduğu sorulması üzerine Şahan, "Bana sormuş olduğunuz bu soruya dayanak gösterilen HTS verileri tarafıma gösterilmedi. Baz istasyonu verilerinin gerçekliğinin teyit edebileceğim bir bilgi elimde bulunmamaktadır. Kamuoyuna yansıyan birçok soruşturma sürecinde yaşandığı üzere HTS teknik verilerinin güvenilirliği yorumlama yöntemi sebebiyle olumsuz anlamlar çıkarılması konusunda ciddi şüphe ve endişelerim bulunmaktadır. Bu sebeple bu soruya ilişkin ayrıntılı savunmamı savcılık ifadem sırasında vereceğim" dedi.
Şahan ifadesinin sonunda, gizli tanığın, İstanbul Planlama Ajansı‘yla (İPA) ilgili " İPA’yı yeni bir rüşvet çarkı oluşturmak için kurdular. Resul Emrah Şahan buradaki personel alımlarında ağırlıklı olarak PKK sempatizanı kişileri işe aldı" iddiasına dair de "Gizli tanık beyanlarını hem IPA ile ilgili hem diğer tüm alanlarla ilgili kabul etmiyorum. Belediye Başkanı olarak tek derdim Şişli’nin gerçek sorunları ile ilgilenmek, bu kentin bu ülkenin gerçek sorunlarına ilişkin çözümlerde çok çalışarak bir nebze katkıda bulunmaktır. Reform enstitüsü hem entelektüel çalışmalar yapmak, araştırmalar yapmak için kurulmuş objektif bir düşünce kuruluşudur. Azad Barış ile 2019 sürecinde HDP partisi resmi görevlisi iken İBB’de yaptığı resmi görüşmelerde tanıştım. Sonrasında Azat’ın eşiyle akraba olduğumuz (kan bağı değil) eşinin teyzesi benim Ankara’da okumama çok fayda sunan benim için çok değerli bir öğretmendir. O ilişkiyle yeniden tanıştık. Benim ismi geçen terör örgütleri ya da mensupları ile ne bir tanışıklığım ne bir ilgim ne de bir bilgim vardır. Anılan örgütlerin kısaltmalarının açılımlarını bile bilmem. Atılan suçlamaları kabul etmiyorum. Daha ayrıntılı beyanımı Savcılıkta vereceğim" ifadelerini kullandı. (Politika Servisi)
=======================
NASA, Trump’ın emirleri sonrası çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık uygulamaları kapsamında planladığı Ay’a kadın ve beyaz olmayan astronot gönderme planından vazgeçti
22-Mart-2025
Artı Gerçek - NASA, ABD Başkanı Donald Trump’ın federal kurumlardaki çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık (DEI) uygulamalarını ortadan kaldırmaya yönelik emirlerinin sonucunda, Ay’a ilk kadın ve ilk beyaz olmayan kişiyi gönderme yönündeki planlarından vazgeçti.
Ay‘a ilk kadın ve beyaz olmayan kişiyi gönderme planı, NASA’nın Aralık 1972’deki son Apollo görevinden bu yana ilk kez 2027’de insanları Ay yüzeyine geri götürmesini öngören Artemis programının ana unsurlarından biriydi. (HABER MERKEZİ)
=======================
Bilim insanlarının yeni bir ‘zaman kuasikristal’ türü keşfettikleri açıklandı.
22-Mart-2025
Artı Gerçek - ABD‘deki Washington Üniversitesi’nden bilim insanları, ’zaman kuasikristalleri’ olarak bilinen yeni bir madde fazı keşfederek, kuantum mekaniği alanında ilerleme kaydettiklerini bildirdi. Çalışmada yer alan fizikçilerden öğretim üyesi Chong Zu yaptığı açıklamada, “Esasen RAM’in kuantum analoğu gibi uzun süreler boyunca kuantum hafızasını depolayabilirler. Bu tür bir teknolojiden çok uzağız. Ancak bir zaman kuasikristali yaratmak önemli bir ilk adım. Bu maddenin tamamen yeni bir aşaması” ifadelerini kullandı.
Zaman kristalleri, geçmişte farklı malzemeler kullanılarak birçok kez deneysel olarak gözlemlendi. Uzmanlar, bir zaman kristali yaratmanın yolunun, karbon atomlarının bir kısmını elmasın kristal kafesinden dışarı atarak, komşu bir nitrojen atomu ve boş bir alan olan nitrojen boşluk merkezi olarak bilinen şeyi yaratmak olduğunu söylüyor. Araştırmacılar, sonuçların kuantum dünyasının yanı sıra zaman kristallerinin kendilerini daha iyi anlamaya yardımcı olabilecek yeni bilgiler sunduğunu belirtiyor. (HABER MERKEZİ)
=======================
21-Mart-2025
Aktaran: Ufuk Derin
Çin Büyük Duvarı’nın bugünkü Moğolistan sınırındaki kuzey surlarının hemen ötesinde, bir katliamı belgeleyen bir toplu mezar yer alıyor. Yaklaşık 2100 yıl önce gömülen en az 17 iskeletin dağınık kemiklerinde sopa ile dövme, parçalama ve baş kesme izleri bulunuyor. Bazı kafataslarının bedenleri olmadan gömüldüğü anlaşılıyor.
Bu korkunç sahne, keşfedildiğinden beri tam 16 yıldır arkeologları şaşırtıyor. Bilim insanları, Moğolistan’daki antik bir kalenin kalıntılarının yakınında bulunan bu kemiklerin Çin Han Hanedanı ile göçebe bir bozkır savaşçıları imparatorluğu olan Hun arasında yaşanan tarihi bir savaş sırasında öldürülen askerlere ait olduğunu düşünüyordu. Ancak mezarın hangi tarafın savaşçılarına ait olduğu gizemini koruyordu. Bu detay, bu kritik çatışma sırasında kaleyi kimin kontrol ettiğini ortaya çıkarabilirdi. Geçtiğimiz ay Journal of Archaeological Science dergisinde yayınlanan bir çalışma, antik DNA dizilimini kullanarak ve kemiklerdeki izotopları analiz ederek bu soruya yanıt bulmuş olabilir.[1]
Uygulamalı Biyoantropoloji Merkezi’nden Mario Novak, geleneksel arkeoloji ile son teknoloji laboratuvar yöntemlerini birleştiren bu "dedektiflik çalışmasını" övgüyle karşılıyor. Araştırma, Han Hanedanlığı’nın bölgedeki hakimiyetini perçinleyen savaşa dair yeni detaylar sunuyor. Mario Novak, şöyle anlatıyor:
► Bu, bu tür çalışmaların nasıl yapılması gerektiğine mükemmel bir örnektir.
2000 yıl kadar önce Moğolistan’ın güneyindeki Bayanbulag Kalesi, Doğu Asya’nın iki güçlü imparatorluğu arasındaki Han-Hun Savaşları olarak bilinen şiddetli çatışmaların cephe hattındaydı. Rusya Bilimler Akademisi Arkeoloji Enstitüsü’nden çalışmanın yazarlarından Alexey Kovalev, şöyle anlatıyor:
► 200 yıllık savaşın ardından Hun yenildi ve bazı kişiler batıya kaçtı. Onların soyundan gelen bir takım kişiler, Hunlar olarak bilinen yağmacı grubu oluşturdu.
Alandaki önceki çalışmalar, bazı araştırmacıların Bayanbulag’ın, Çin tarihi anlatılarında sıkça bahsedilen Shouxiangcheng Kalesi olabileceğini öne sürüyordu. Çin kayıtlarına göre bu kale, Han Hanedanı tarafından M.Ö. 104 yılında inşa edilmişti, ancak tam konumu yüzyıllardır tartışma konusuydu.
Kovalev, kaleyi oluşturan mimari yapı ve para, seramik, askeri arma gibi eserler dahil olmak üzere çok sayıda kanıtın kalenin başlangıçta Hanlar tarafından inşa edilip kontrol edildiğini gösterdiğini belirtiyor. Örneğin, önceki kazılarda birkaç arbalet parçası ve yüzlerce arbaletle ilişkili ok ucu bulunduğunu ve bunların yalnızca Hanların sahip olduğu teknolojiler olduğunu söylüyor. Kovalev, yine de bazıları bu alanın aslında bir Han kalesi olup olmadığını sorguladığını ekliyor.
2009 yılında kalenin yakınındaki bir dere yatağında kemiklerin göründüğünü fark eden arkeologlar, toplu mezarı kazdıklarında korkunç bir manzarayla karşılaştılar. Kovalev, şöyle anlatıyor:
► Bu insanların duruşlarına bakılırsa, öldürüldüklerinde diz çökmüş ya da yere uzanmışlardı. Kurbanlardan biri sırtüstü yatarken kendini elleriyle korumaya çalışmış, bu yüzden kolları ve bacakları kesilmişti.
Bu sahne, vahşi bir katliamın açık bir kanıtıydı. Ancak araştırmacılar, cesetlerin kaleyi savunurken ölen Han askerlerine mi yoksa kaleye saldırarak ele geçirmeye çalışan Hun savaşçılarına mı ait olduğundan emin değillerdi.
Kovalev‘in Jilin Üniversitesi’nden meslektaşı ve çalışmanın ortak yazarı Cui Yinqiu liderliğindeki bir ekip, bunu öğrenmek için 14 iskeletten elde ettikleri DNA’ları sıralayarak sonuçları daha geniş bölgedeki diğer antik gruplarla karşılaştırdı. Araştırmacılar, toplu mezardaki cesetlerin genetik altyapısının en çok Çin’deki Sarı Nehir Havzası’na ait eski popülasyonlar ile benzerlik gösterdiğini tespit etti.
Kanıtlar bununla sınırlı kalmadı. Araştırmacılar, kemiklerdeki izotop oranlarını analiz ederek askerlerin nerede büyüdüğünü ve ne tür yiyecekler yediğini de inceledi. İzotopların insanların yaşam tarzlarına ve geldikleri bölgeye göre değişiklik gösterdiğini belirten ekip, askerlerin Moğol Platosu’ndan gelmediğini çeşitli bitki ve etlerin karışımından oluşan bir beslenme düzeninin olduğunu belirtiyor. Bu beslenme şekli, genellikle et ve süt ürünleri ağırlıklı beslenen Hun’dan ziyade Hanlarla ile uyumluluk gösteriyor.
Araştırmacılar kanıtların Hun’nun kale yakınlarında pusuya düşürülen bir müfrezeyi katlettiğini gösterdiğini belirtiyor. Kovalev, Hunların hiçbir esir bırakmadığını söylüyor.
Michigan Üniversitesi’nde Doğu Asya tarihi konusunda uzmanlaşmış bir arkeolog olan ve çalışmaya katılmayan Bryan Miller, kurbanların kimliklerini öğrenme girişimini takdir ediyor. Miller, çalışmanın kalenin Han askerlerince kontrol edildiğini netleştirdiğini ve kaleyi kimin inşa edip işlettiğine dair süregelen soruları ortadan kaldırdığını belirtse de buranın Shouxiangcheng olduğunu teyit etmek için daha fazla kanıt gerektiğini vurguluyor. Kovalev ise Bayanbulag’ın yalnızca %10’unun kazıldığını ve define avcılarının demir, bronz gibi metalleri çalarak kaleyi sürekli yağmaladığını ifade ediyor:
► Metal dedektörlü yağmacılar burada faaliyet gösteriyor. Kaleyi korumak artık arkeologlara düşüyor.
=======================
murat.agirel@cumhuriyet.com.tr
22-Mart-2025 Cumartesi
Türkiye, yine siyasi tansiyonun zirveye çıktığı, demokrasinin sınandığı günlerden geçiyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık, gazeteci İsmail Saymaz, Ekrem İmamoğlu’nun danışmanı Murat Ongun, bürokratları ve bazı iş insanlarının gözaltına alınması, hem içeride hem dışarıda geniş yankı uyandırdı.
Ancak mesele sadece bir soruşturma değil. Mesele, hukukun nasıl işlediği, medyanın nasıl yönlendirildiği ve halkın nasıl şekillendirilmek istendiğidir.
Hemen FETÖ kumpaslarından tanıdığımız bir senaryo devreye sokuldu. Malum medya organları, daha kimse gözaltına alınmadan, mahkemeye çıkmadan, kanıtlar ortaya dökülmeden hükümlerini verdiler.
Günlerce diploma ile başlayan tartışmalar yapılacak operasyonların ayrıntıları ekranlarda ve belli başlı sosyal medya hesaplarında açıkça yazıldı.
Sonra diplomanın iptal edildiği ve açıklanacağı tarih verildi. Sonrasında da operasyon yapılacağın belirtildi. Operasyonlar yapıldı bu sefer de avukatlar daha müvekkilleri ile görüşmemişken daha neyle suçlandıkları belli değilken ayrıntılar yine aynı eller tarafından açıklamaya başladı.
“ Ekrem İmamoğlu’na ucuz ev satan iş insanı kaçarken yakalandı” manşetleri atıldı. Kamuoyuna, büyük bir suç örgütünün ortaya çıkarıldığı ve herkesin suçüstü yakalandığı izlenimi verildi.
Ancak sonra görüntüler geldi. O iş insanı kaçarken yakalanmamıştı; kendi ofisinde, polis nezaretinde kasasını açıyor, evraklarını ve parasını teslim ediyordu. Medyanın ilk sunduğu “kaçış” senaryosu çöktü. Fakat bu defa yeni bir kurgu devreye girdi: “Ofiste 1 milyon 200 bin dolar bulundu.” Bu para neyin nesiydi? Nereden gelmişti? İş dünyasında yüksek miktarda nakit bulundurmak kesin suç kanıtı oldu!
Aynı fotoğraf, farklı medya organlarında farklı isimlerle servis edildi.
Bir yerde “Ali Nuhoğlu’nun evinde ele geçirilen para”, başka bir yerde “Emrah Bağdadi’nin parası”, bir diğerinde “Murat Ongun’un evinden çıkanlar” diye paylaşıldı. Oysa hepsi aynı görüntüydü.
İlk servis edilen haberlerde “Ali Nuhoğlu firar ederken 40 milyon TL ile yakalandı” dendi.
Fakat ortaya çıkan video gerçekleri gösterdi:
Nuhoğlu firar etmiyor. Aksine ofisinin kapısını açıyor, polise eşlik ediyor, kasasının şifresini bizzat giriyor ve evraklarla birlikte parayı teslim ediyor.
Bu görüntüler, kim için algı gerekiyorsa o kişinin adıyla etiketlenip dolaşıma sokuldu.
Avukatlarıyla konuştum.
Gerçek şu: Ali Nuhoğlu, şirketinde arama yapılması için bizzat gelip kapıyı açıyor, kasasını açıyor. Polis, 750 bin dolar, 125 bin Euro ve 500 bin TL’ye el koyuyor.
Ekrem İmamoğlu’nun “50 milyonluk evleri 15 milyona aldığı” iddiasına gelince...
Aldığım bilgiye göre, evlerin bulunduğu hisseler 2021 yılında 48 milyon TL bedelle devrediliyor.
15 milyon TL, 3 parça çek ve bir daire karşılığı anlaşılıyor.
2024’e gelindiğinde kur farkı ve emlak değer artışı nedeniyle bu hisselerin değeri 87 milyon TL’ye çıkıyor.
Elbette yargılama süreci sonunda gerçek ortaya çıkacak.
Ama şu an yayımlanan haberlerde ciddi bir manipülasyon var.
Kamuoyunun doğru, eksiksiz ve objektif bilgiyle buluşması gerekiyor.
Ama dezenformasyon devam etti ve operasyona 560 milyar lira yolsuzluk operasyonu adı verildi ve gizli olan MASAK raporu yayımlandı. Ama bu da yandaşlar tarafından birkaç tweet malzemesi yapıldıktan sonra bırakıldı. Çünkü kanıtlanamadı.
Adım adım Fethullahçı kumpas kokusunu iliklerime kadar hissettim bu sırada.
Görüyoruz ki bu operasyonlar siyasi. Gözaltına alınanların avukatları bile dosyaya ulaşamazken, malum basın anbean içeriden bilgi sızdırıyor. Yandaş gazeteler Zaman gazetesinin rolünü üstlenmek için birbiriyle yarışıyor. Her şey aynı bir tek “bavulları” yok.
Bakın hukukun temel ilkelerinden biri şudur: Bir kişi suçlu olduğu kanıtlanana kadar masumdur. Ama burada medya yargısı devreye sokuluyor, toplum peşinen ikna edilmeye çalışılıyor.
İşin ilginci artık her yaptıkları ters tepiyor.
Bu olay, sadece İstanbul’un değil, Türkiye’nin geleceği açısından önemli bir kırılma noktası.
Çünkü eğer büyükşehir belediye başkanına böyle bir operasyon yapılabiliyorsa, sıradan bir vatandaşın hukuka ne kadar güvenebileceğini hep birlikte sorgulamalıyız.
Artık diplomanızın, yaptığınız işin, kazandığınız paranın, malınızın, mülkiyetinizin bir garantisi yok. Rahatlıkla, yargı kararı olmadan gizli, bilemediğiniz bir soruşturmayla her şeyinize el konabilir ve senelerce geri alamayabilirsiniz.
En önemlisi şu: Eğer bugün buna ses çıkarmazsak, yarın hepimiz hukuksuzluğun hedefi haline gelebiliriz. Dahası “hukuksuzluk” yeni hukukumuz olur.
Son olarak, her zaman söylediğim gibi: Gerçek, karanlıkta kaybolmaz.
Ne kadar üzeri örtülmek istenirse istensin, bir gün mutlaka ortaya çıkar. Bizim görevimiz, gözümüzü açık tutmak, manşetlerle değil, gerçeklerle hareket etmektir.
Sokakta hakkını, hukukunu daha önemlisi geleceğini, diplomasını kurtarmak isteyen gençlere selam olsun.
https:// www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/murat-agirel/her-sey- ayni-bir-tek-bavullari-yok-2311813
=======================
22-03-2025 00:01
Hiçbir şey olmamış gibi yapıp havaya bakarak ıslık çalabilir miyiz?
Unutulur diye bekleyenler de varmış: 3 ay olmadı 5 ay içinde unutulur hayat normale döner diye düşünüyorlarmış.
Hemen söyleyeyim: 5 yılık tahvilin faizi yüzde 32’lerdeydi. Şimdi yüzde 39’lara dayanmış durumda. Kısa vadeli tahvil faizleri ise yüzde 38’lerden yüzde 48’lerin de üzerine çıkmış durumda.
Borsayı ne siz söyleyin ne de ben. Bankacılık endeksi “bugün hangi banka batacak” diye beklenen 2001 kriz seviyesine geldi. Genel endeks ise 15 Temmuz darbesinden daha sert düştü.
Şimdilik tek sakin piyasa döviz piyasası. Orası da Merkez Bankası’nın kontrolünde olduğundan şimdilik öyle görülüyor. Bir süre sonra bu kontrol gücüne dayanamadığında ne olacağını kim bilir?
Kısaca piyasalar epey karışık. Ama sadece karışık olan piyasalar mı? Mesela sokaklar da piyasalar gibi karışık mı?
Evet; geleceği göremeyen bir gençlik ve gelecek kaygısı yaşayan bir kesim hak aramak için seslerini yükseltiyorlar.
Ne bu ekonomi bu gerilimi kaldırabilir, ne de bu toplum bu ağır yükü taşıyabilir. Durum ciddi.
Çok yakında çok farklı atmosferler yaşayabiliriz. Bu yükü kaldıramayan toplumun değişik kesimleri birleşebilir.
Peki neden yaşanıyor tüm bu gerilimli ortamlar? Her şeyden önce Millet İradesine set çekiliyor. Milletin verdiği 16 milyonluk İstanbul oyları bir yargı ile nerede ise yok sayılıyor.
Başka şeyler yaşıyoruz açıkçası. İkili hukuk ikili ekonomi… Yani bir taraf aynı olayı yaptığında derhal zindana atılıyor; kendi tarafları yaptığında hiçbir şey olmuyor. Ama aynı durum ekonomide de yaşanıyor: Aynı ihale yöntemi ile kendilerine cennet yaratanlar başkalarına cehennem yaşatabiliyorlar. Diploma sorunu olan diploma sorabiliyor veya ayakkabı kutuları hafızasını bitirmeden kasadan çıkan parayı sorgulayabiliyor.
İkili bir yapı ama müthiş iki yüzlü de.
Geçmişte çok mazlumken şimdi tarsine çok zalim de olabiliyor. Demokrasi ile başlanan bu yolun sokak direnişi ile sahnelenmesi bile yeterli. Demektir ki rekor sadece döviz kırmıyor; rekoru sadece faiz de kırmıyor. Gerilim ve gerginlik toplumun ince damarlarına kadar yayılmış durumda.
Mesele İmamoğlu değil; mesele sabahın köründe kapınıza polisin gelebilme olasılığı. Katillerin kapısına gitmeyen yargı ve polis gazetecilerin, muhaliflerin kapısından ayrılmaz duruma gelmiş oldu.
Böyle bir gerilim ve gerginlik kime ne yarar sağlayabilir ki? Bu durumdan kim neden ve nasıl medet umabilir ki?
Şimdilik rakamların pek hoş sonuçlar vermediğini nazikçe söyleyelim: 2023 programı 1 günde çöpe gitti ama Mehmet Şimşek hala görmüyor. Durum öyle basit değil…
Yakında gerilim ve zamlar daha da artacak. Bakalım o durumda ne yapacağız? Umarım bir akıl uyarır ve kendine getirir… Aksi halde fatura çok büyük olacaktır. Bu kesin.
Mesele Ülkemiz; mesele bizleriz… Mesele evlatlarımız, torunlarımız. Mesele 1 kişi değil; mesele hepimiz.
https://www.karar.com/ yazarlar/ibrahim-kahveci/mesele-imamoglu-degil-mesele- ulkemiz-1603270
=======================
Yayınlanma: 22-Mart-2025 Cumartesi 00:27
Kanadalı ozan ve müzisyen Leonard Cohen’in "Everybody Knows" şarkısı bu sözlerle başlar; herkes biliyor zarların hileli olduğunu.
80’lerde "Dünyanın sonu hakkında kasvetli bir kehanet" olarak tanımlanmıştı Cohen’in bu şarkısı.
Karamsardır şarkının sözleri:
"herkes biliyor, savaşın bittiğini
herkes biliyor, iyi adamların kaybettiğini
herkes biliyor, dövüşün hileli olduğunu"
Bir dönemin ruh halini yansıtan bu şarkı günümüz Türkiye’sinde yaşayan milyonların ruh halidir aynı aynı zamanda.
Dövüşlerin de zarların da hileli olduğunu herkes biliyor…
Mafyanın cenneti haline gelmiş, yolsuzluk usulsüzlük iddiaları ayyuka çıkmış, hukuktan ve adaletten eser kalmamış, hak ve özgürlükler yerle yeksan edilmiş ülkede yapılmak istenen şeyin aslında tek adam rejiminin tahkim edilmek olduğunu da herkes biliyor.
Onun için İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu gözaltına alındığı gün şöyle diyordu CHP lideri Özgür Özel:
“ Sandıkla gelen birisi sandıkla gitmeyi kabul etmiyor. Şu anda Türkiye darbe girişimiyle karşı karşıyadır. Bu darbeyi püskürtemezsek bir daha sandık yok.“
Cumhuriyet’in kurucu partisi CHP‘nin büyük bir abluka altına alınması bu yüzdendir. Kayyım tehdidi bu yüzdendir. Yöneticilerine, kurultayına, il kongresine yöneltilen suçlamalar da, gözaltılar da tutuklamalar da bu yüzdendir.
Saray medyasıyla, yandaşlarıyla, trolleriyle, yargısıyla dört koldan saldırarak parçalamaya çalışıyor ana muhalefeti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP yönetimi "illegal örgütlerle asimetrik ilişki kurmakla", "darbecilere cesaret vermekle", "sokak terörünü tahrik etmekle", "terör örgütleriyle ilişki kurmakla", "demokrasiye ve milli iradeye meydan okumakla", "anti demokratik yollara başvurmakla" itham ediyor.
Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli hasta yatağından CHP lideri Özgür Özel’i "Partinde otur" diyerek tehdit ediyor...
Ama sorsanız bütün bunları "hukuk devleti"nde "terörle ve yolsuzlukla mücadele" için yapıyorlar!
İstiyorlar ki herkes sussun, saltanatları sonsuza dek sürsün
İki gazetecinin Suriye’de öldürülmesini kınadıkları için İstanbul Barosu yönetimi terör örgütü propagandası yapmakla suçlanıyor ve görevine son veriliyor.
İşini yapan gazeteciler ev baskınlarıyla gözaltına alınıyor.
Hukuksuzluğu protesto eden gençler biber gazıyla, polis copuyla, plastik mermiyle karşılaşıyor.
İstiyorlar ki herkes sussun, saltanatları sonsuza dek sürsün.
10 yıl önce Cumhuriyet için "90 yıllık reklam arası sona erdi" derken belli etmişlerdi niyetlerini.
Adım adım geldik bu günlere.
Hileli zarlarla, hileli dövüşlerle…
Gerçekten yolsuzlukla ve usulsüzlükle savaşmak istiyorlarsa bir zamanlar Genel Başkanları olarak Başbakanlık da yapmış Ahmet Davutoğlu, birkaç gün önce başlayacakları dosyaları anımsattı kendilerine:
“ - Bir bakan vardı bu ülkede, Ekonomi Bakanı. Şirket kurdu eşine ve devlete dezenfektan sattı. Bu kişisel zenginleşme değil mi? Bu makamı kötüye kullanma değil mi? Bu kara para aklamanın bir başka türü değil mi?
► Peki meşhur Rıza Zarrab davası. Açın dosyayı Rıza Zarrab’la ilgili açın ve onunla ilişkili kişisel zenginleşme sağlamış, bütün siyasilerle ilgili, yeni bir soruşturma başlatın.
Burada kara para aklama yok mu?
► Büyük bürokratları ve siyasetçileri otelinde ağırlayan biri vardı. Utah mahkemelerinde kara para aklama davasından. Sezgin Baran Korkmaz değil mi?
Ve bu ülkenin içişleri bakanı onun yurt dışına çıkışını kolaylaştırmak üzere görüşmeler yapmıştı.
Bu çete değil de nedir?
► İstanbul Büyükşehir Belediyesi 34 dosya hazırlanmıştı. İçişleri Bakanı bunlara el koydu ve hakkında hiçbir işlem yapmadı.
Açın o dosyaları da.
► Doğuda kayyımlar atandı, haklarında nice dosyalar açılmış. Açın bakalım o dosyaları, bunların hepsi var orada. Rüşvet var, irtikap var, kara para aklama, hepsi var.
► Siyasilerin yurt dışındaki servetlerini araştırın arkadaşlar, servetlerini.
Siyasilerin yurt dışındaki servetlerinin tamamı kesinlikle kara para aklamadır arkadaşlar.
Bir Hollanda gazetesinde, düşük profilli Başbakan için '28 milyar dolar parası var Hollanda bankalarında' denildi. Doğru yanlış bilemem ama araştırma yapılsın.
Bir sorulsun bu siyasetçilere nereden geldi bu paralar.
► Siyasete küçük bir ev ile başlayıp büyük villalara geçenlerin kişisel zenginleşme yöntemleri yolları bir araştırılsın.
► Bir Kıbrıs Büyükelçimiz vardı, Ağustos ayında atandı arkadaşlar, ağustos ayında. Bir Büyükelçi 8 ay sonra görevden alınmaz. 8 ay sonra el çektirildi. Niye el çektirildi?
Halil Falyalı cinayetiyle alakası nedir?
► Önemli bir holdingin yurt dışındaki hesaplarına Mehmet Cengiz’in aktardığı paralar nedir araştırılsın.
Bunların hepsi örgüt."
Ama dedik ya niyet başka…
Hileli zarlarla, hileli dövüşlerle kazanmaya çalışan bir yapıyla karşı karşıya Türkiye.
Ama o yapı da biliyor ki "iyi adamlar" bu kez kaybetmemekte kararlı.
Türkiye’nin dört bir yanından yükselen protestolar da "böyle gitmesin" diyedir.
https://kisadalga.net/yazar/ herkes-biliyor-zarlarin-hileli-oldugunu-ama-boyle- gitmez-122945
=======================
İktidarın fiili bir kuvvetler düzeninde, izlediği siyasi likidasyon, demokrasi pistinden çıkma hamlesi karşı karşıya olduğumuz muhakkak. İmamoğlu operasyonu Türkiye’de siyasi rejim pistini değiştirebilecek kadar kritiktir. Demokrasilerin asli kurallarından birisi, siyasi rakiplerin keyfi ve cebri tasfiyelerinin yaşanmamasıdır.
22-Mart-2025
Siyasi iktidarın, emniyet ve yargı vasıtasıyla, muhalefete baskı ve İmamoğlu’na yönelik tasfiye hamlesi, demokrasinin en hassas teline dokundu. Dokunduğu oranda ülkeyi karıştırdı.
Muhalif kesimler ve gençler sokaklarda, olana yüksek sesle tepki gösteriyorlar.
Elinde başka siyasi imkan bırakılmayan CHP, iradesine sahip çıkması için halkı ve taraftarlarını sokağa ve tepkiye davet ediyor.
Gösterilerde kitleler ile polis arasında sert karşılaşmalar yaşanıyor.
İktidarın fiili bir kuvvetler birliği düzeninde, izlediği siyasi likidasyon, demokrasi pistinden çıkma hamlesiyle karşı karşıya olduğumuz muhakkak. İmamoğlu operasyonu Türkiye’de siyasi rejim pistini değiştirebilecek kadar kritiktir. Demokrasilerin asli kurallarından birisi, siyasi rakiplerin keyfi ve cebri tasfiyelerinin yaşanmamasıdır.
Bu tablo, yaşanan gelişmeler karşısında demokratik bir ülkede karşılaşılabilecek, normal, doğal tepkilerdir.
Olanın (kaldığı kadarıyla) demokratik tasavvura açtığı yara büyük. Daha da büyüyebilir.
Bu hamlenin Türkiye maliyeti şu ana kadar en az 50 milyar dolar. Daha da artabilir.
Böyle bir tablo karşısında şu an sorulması gereken asıl soru, siyasi iktidarın çıkardığı bu krizi nasıl yönetmeyi düşündüğüdür…
İki tarz yönetim imkanı var.
İlki krizi dindirmek yoludur. İmamoğlu’nun gözaltı süresinin sonunda serbest bırakılması ve İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin başında görevine devam etmesi, bunu bir ölçüde sağlar.
İkincisi kriz üzerinden strateji kurmak ve krizi derinleştirmektir. İmamoğlu’nun tutuklanması, İstanbul Belediyesi’ne kayyum atanması, bu ikinci yolun kapısını açar.
Bu durumda yükselecek tansiyon, Türkiye’yi yeni bir olağanüstü hal rejimine kadar götürebilir. Böyle bir ihtimal anayasal tek adam düzeninden çıkıp kelimenin gerçek anlamıyla Putinvari bir diktatoryal istikamete göz kırpmaktır.
Erdoğan bunları görmüyor olabilir mi?
Veya bunları göze almış olabilir mi?
Cumhurbaşkanı böyle bir hamle karşısında toplumdan çok ses çıkmaz, çıksa da bastırılır ve bir süre sonra olana alışılır tarzı bir düşünceyle mi yola çıkmıştır?
Yoksa, krizi öngörerek, sonrası ve sonraki hamleler varsayarak mı bu yola sapmıştır?
Bunları bize zaman gösterecek…
Her şeye rağmen olup bitene ve Erdoğan’ın zihnine akıl erdirmek kolay değil.
Türkiye pek çok bakımdan uluslararası arenada bir yükseliş yaşıyor, stratejik değeri, bölgesinde merkez bir ülke gibi bağımsız hareket etme imkanları artıyor. Kürt meselesinin silahlı ayağı çözülmek üzere. Ekonomi ağır da olsa adım adım düzeliyor, enflasyon düşme eğilimi gösteriyor.
Bunlar ayrıca Erdoğan’ın gücünü oluşturan ve onu iktidarda tutan hususlar.
Buna karşılık siyasi iktidarın başta yargı tüm devlet kurumlarını, yasa gereği mevcut özerk alanları yok ederek, emir-komuta tarzı bir mekanizmayla denetim altında tutması, ayyuka çıkmış durumda.
Ve hastalık ilerleyici…
Otoriter düzen, yargının mutlak siyasallaşması, itaatkar ve disiplinli toplum arayışı, bitmek bilmez bir iktidar stratejisi olarak varlığını sürdürüyor.
Türkiye’yi krizlere sürükleyen yön de bu.
Bu öyle bir yön ki, diğer sahalarda yaşanan ilerlemeyi, güçlenmeyi aşağı çekiyor.
Siyasi alan paylaşımı ve siyasi dönüşüm üzerine kurulu Kürt barışı bile bu koşullarda boşa çıkma riski taşıyor.
Neden oluyor bütün bunlar?
Gezi meselesi, örneğin, tepkiler üretmiş ve Erdoğan bu tepkileri kendisini iktidardan düşürme hamlesi olarak görmüştü. Ayrıca Gülen grubu yakasına yapışmış durumdaydı. Velhasıl ikili tehdit karşısındaydı.
Bugün böyle bir durum da yok.
Üstelik seçimlere, erken seçim de olsa, en az 2 yıl daha var.
Erdoğan Rusya tipi bir düzen mi hayal ediyor, bir plan çerçevesinde mi bunu mu zorluyor?
Her tek adamın düştüğü, “daha çok iktidar, daha fazla güç” tuzağına mı düşüyor?
Eğer öyleyse, ülkeye de, Erdoğan’a da çıkacak fatura gerçekten büyük olacaktır.
https://serbestiyet.com/ gunun-yazilari/erdoganin-hedefi-ne-201105/
=======================
22-03-2025
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), yolsuzluk soruşturmasındaki iddiaları yalanladı.
Fotoğraf: AA
19 Mart’ta İstanbul büyükşehir ve ilçe belediyelerine ‘terör’ ve ’yolsuzluk’ soruşturması başlatılmış, İmamoğlu dahil 106 kişi için gözaltı kararı çıkarılmıştı. Şu an 92 kişi gözaltında. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu dahil gözaltındaki 90 kişinin ifade işlemleri bitti.
Gizlilik kararına rağmen iktidar medyasında soruşturmadaki birçok iddia ve polise verilen ifadeler yayınlanıyor. İBB Tekzip sayfası da soruşturmadaki iddialara X’ten iddiaya yanıt veriyor. İddialar ve bugün yanıtlar şöyle:
Naylon fatura iddiası: İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki olan İstanbul Kültür ve Sanat Ürünleri A.Ş., 2020-2024 arasında 395 milyon TL’lik fatura kesmiş, ancak sadece 193 milyon TL ödeme yapılmış. Geri kalan tutarın akıbeti belirsiz…
İBB açıklaması: MASAK raporunda, yalnızca banka transferleri dikkate alındığı için tahsilat eksik gibi gösterilmiştir. Ancak gerçekte, şirketin İstanbul Kültür A.Ş.’ye herhangi bir borcu bulunmamaktadır. Raporda yer alan ‘aradaki farkın kaynağı bilinmemektedir’ ifadesi eksik bilgiye dayalı ve dezenformasyon içeren bir yorumdur.
Kişisel veriler iddiası: İstanbulkart’ın kişiselleştirilmesiyle birlikte kişisel verilerin üçüncü şahıslarla paylaşıldı
İBB açıklaması: İstanbulkart’ın kişiselleştirme süreci Covid-19 pandemisi döneminde Sağlık Bakanlığı’nın aldığı kararlar doğrultusunda zorunlu HES kodu entegrasyonu ile başlatılmıştır. 1 Ocak 2023 itibarıyla ise, İstanbulkart’ın sunduğu hizmetlerden daha etkin faydalanılması, kullanıcı haklarının korunması ve olası mağduriyetlerin önüne geçilmesi amacıyla kişiselleştirme uygulaması yaygınlaştırılmıştır.
Kişiselleştirilmiş İstanbulkart kullanıcıları; Ulaşımda aktarma ve mesafe bazlı ücretlendirme avantajlarından, Resmi ve dini bayramlarda sunulan ücretsiz geçiş haklarından, BELBİM AŞ tarafından sunulan kampanya ve ayrıcalıklardan faydalanabilmektedir. Ayrıca kayıp veya çalıntı durumlarında kart bakiyesinin korunabilmesi için kartın kişiye tanımlı olması gerekmektedir.
BELBİM AŞ, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında idari ve teknik tüm güvenlik önlemlerini titizlikle almakta olup, kişisel veriler yüksek hassasiyetle korunmaktadır. Konu, Kişisel Verileri Koruma Kurumu’na da intikal etmiş ve yapılan incelemeler sonucunda herhangi bir hukuka aykırılık tespit edilmemiştir.
İhaleler iddiası: İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tüm belediye ihaleleri, reklam izinleri ve ticari kararlar üzerinde doğrudan etkisi vardır.
İBB’nin açıklaması Belediye başkanları, yasa gereği ihalelere katılmaz, imza atmaz ve bireysel takip yapmaz. Bu işlemler ilgili birimler ve profesyonel yöneticiler tarafından yürütülür.
Organize suç iddiası: Gizli tanık ifadeleri, organize suç ilişkileri içinde olunduğunu ortaya koyuyor.
İBB’nin açıklaması: İddialar, somut delillerden yoksun; çoğu yalnızca “Duydum”, “Düşünüyorum” gibi ifadelerle kurulmuş. Tanıklar arasında ciddi çelişkiler mevcut. Hukuken yalnızca tanık beyanlarıyla hüküm verilemez.
Sistem değişikliğiyle yolsuzluk iddiası: Kültür A.Ş. üzerinden yürütülen reklam izin sisteminin değiştirilmesi yolsuzluk amacı taşıyor.
İBB’nin açıklaması: Belediyelerde sistem değişiklikleri önceki dönemlerde yapıldığı gibi tamamen idari kararlardır. Kültür A.Ş. ya da Medya A.Ş. üzerinden yürütülen süreçler şeffaf olup Sayıştay denetimine tabidir. Adı geçen her iki iştirak şirketleri bütün denetimlerden geçmiştir.
Rüşvet ve yolsuzluk ağı iddiası: Belediye iştirakleri aracılığıyla organize şekilde rüşvet ve yolsuzluk ağı kuruldu.
İBB’nin açıklaması: İddiaların tümü anonim gizli tanıklara ve dedikodulara dayalıdır. MASAK, Sayıştay ya da denetim raporlarında bu yönde bir bulgu kesinlikle yer almamaktadır.
=======================
Kurdaki yükselişi düşürmek amacıyla 1 yılda topladığı döviz rezervinin %79’unu eritti.
(BirGün)
=======================