Necip Fazıl, CHP ve gerçekler

Yakın tarihimizin en büyük şairlerinden Necip Fazıl, yazdığı bazı kitaplarında bugünün iddialarının temelini atmıştır(Bkz. Son devrin din mazlumları). Peki şiirin üstadı Necip Fazıl, tarihin de üstadı mıdır? Bu yazımızda bunu inceleyeceğiz. Başbakan dahil birçok kişi tarafından çok sevilen Kısakürek aslında nasıl biridir? Necip Fazıl'ın çoğu davranışı ,yaptığımız araştırmalar sonucunda, tutarsızdır demek mümkündür. Ancak tüm bu tutarsızlıklara rağmen Kısakürek'in tarih tezleri dilden dile dolaşmaktadır. Bu sözlerimi neye mi dayanarak söylüyorum, birazdan göreceğiniz ve muhtemelen şaşıracağınız belgeleri bulacaksınız yazıda.
*
İlk önce Necip Fazıl'ın sözlerini paylaşalım, CHP ve cumhuriyet hakkında söylediklerini.


"Şimdi Fatih kalksa mezarından ne ben onu tanırım ne o beni tanır. Ama İstanbul'u Bizanslılar almış deyip tekrar savaşır!"

"Bir milletin diliyle oynamak, onun hayatıyla oynamaktır."

"Gerçek Türk tarihi henüz yazılmamıştır. Yazılabilseydi zaten mesele yoktu"

"Kanunî devrinden beri gerçek inkılâbı bekliyoruz."

"Giden şey İslâm, gelen şeyse hiçti"

"Chp bir parti değil. Türk'e dinini, dilini, ve özünü kaybettirmeye memur, bir katliam müessesesidir. "

CHP'li Necip Fazıl
Necip Fazıl, cumhuriyetin ilk yıllarında Tek Parti hükümetinden çok saygı görmüştür. Piyesleri devlet tiyatrolarında sahnelenmiş, ikinci şiir kitabı "Kaldırımlar" 1928'de yayımlanmıştır. 1930-1934 yılları arasında genç Cumhuriyeti övmüş ve savunmuş, softaları eleştirmiştir. Necip Fazıl devletten para sızdırma yollarını da CHP döneminde öğrenmiştir. 1936 yılı sonunda, bir edebiyat dergisi çıkarmaya karar vermiştir. Doğruca Celal Bayar'ın evine gidip, "Memlekeyin buna ihtiyacını takdir edersiniz. Eğer emrinizdeki bankalardan İş Bankası ve Sümerbank bana bir senelik peşin ilan karşılığı muayyen bir para verirlerse mesele kalmaz..." demiş ve para istemiş, Bayar'ı ikna edip 1.600 lira almayı başarmıştır. Bir milletvekilinin 200 lira aldığı o günlerde bu miktar gerçekten çok yüksektir.

Necip Fazıl, CHP ile sıkı fıkı olduğu dönemlerde doğal olarak rejimi savunmuştur. 1930'larda yaptığı konuşmalarında rejim karşıtlarına göz açtırmamaktan söz etmiştir. Örneğin Aralık 1930 tarihli Menemaen Olayı'ndan sonra Ankara Türkocağı'nda Kubilay'ı anma toplantısında yaptığı konuşmada şöyle demiştir: " ...Gözüme görünen şeyi açıkça, kaidesiz, tertipsiz ve imansız söylüyorum. Eğer zayıf tutarsan, eğer inkıllabın yüreğini, hassasiyetini ve sinirlerini temsil etmezsen, bıçağın ters tarafı ile yirmi dakikada kesilen Kubilay'ın kafasında sana tevcih edilen akıbeti seyredebilirsin... Türkiye'nin nüfus kütüğündeki softa ve mürtecilerin yeşil kanını kurutacaksın, bu kadar...(Hakimiyet-i Milliye 5 Ocak 1931)"

Aynı Necip Fazıl, yıllar sonra Menemen Olaylarını, Son Devrin Din Mazlumları adlı kitabında "düzmece" olarak adlandırmıştır: "1930 Aralık ayının sonlarına doğru Menemen'de cereyan eden hadise, birkaç serseriye yaptırılmış böyle bir tertip işinden başka bir şey değildir ve olanca gayesi büyük ve kuvvetli sandıkları bazı din adamlarını ortadan kaldırmak olmuştur.(Son Devrin Din Mazlumları 129.sayfa)"

Necip Fazıl, Atatürk'ün ölümü ardından 26 Kasım'da Cumhuriyet'te şunları yazmıştır:
“...Benim gözümde birbirine bağlı iki işin sahibi iki Atatürk var. Zaman tasnifinde bunlardan biri düşmanın denize dökülüşüne, öbürü bugüne kadar sürer... Biri ölüm hükmü giymiş bir milleti şahlandırdı. Mucize çapında bir başarıyla madde ve askerlik planında muzaffer kıldırdı. Öbürü, bir an evvelki ölüm tehlikesini doğuran sebepler âlemine karşı harekete geçti, fikir ve cemiyet planında yeni bir bünye inşasına girişti... İnkilâbcı Atatürk’e bütün talih ve salahiyetini asker Atatürk hazırladı. Garip bir tesadüf cilvesi iki Atatürk’ten her biri ayrı isim taşıyor. Mustafa Kemal ve Atatürk... İnkilâbcı Atatürk, Tanzimattan beri Türk cemiyetinin Avrupa medeniyet manzumesine kavuşturulması yolunda girişilen yarım ve kısır teşebbüsleri tam ve yüzde yüz randımanlı hamleler haline getirdi... Milli Kahraman’ın ölümü önünde duyduğumuz matem hissini, tek bir emniyet duygusu ile teselliye muktediriz: Teknesinde Atatürk’ü yoğuran Türk milletinin, için için tekevvünleriyle aynı çapta kahramanlara daima gebe kalacağı emniyeti...”

Necip Fazıl'ın CHP ile iyi ilişkileri Atatürk'ün ölümünden sonra da devam etmiştir. Kısakürek, Atatürk'ün ölümünün ardından kurulan Celal Bayar hükümetinde Maarif Vekili olan Hasan Ali Yücel tarafından Dil Tarih Fakültesi kadrosundan Yüksek Devlet Konservatuarına tayin edilmiştir.

Necip Fazıl, 1943-1978 yılları arasında 5 devre halinde 512 sayı Büyük Doğu mecmuası aracılığıyla sesini duyurmuştur. 1940'lı yıllarda Büyük Doğu dergisinde Atatürk'e övgüler dizmeye devam etmiştir. Örneğin 9. sayıda “Atatürk’ün Altın Anahtarla Açtığı Son Fabrika Kapısı… Şimdi Onun Ruhu Ayni Anahtarla Türkün Zafer Kapısında…” kapağıyla çıktı. 10. sayıda ise, “Atatürk Dirilecektir!” başlıklı bir yazı yayınlandı. İşte o yazı...


Aynı Kısakürek, 1943'ten itibaren, eskiden eleştirdiği "softalığı" bizzat yapmaya başlamış, CHP'yi din üzerinden eleştirmeye başlamıştır. Ardından Aralık ayında "dini neşriyatlık yapmak ve rejimi beğenmemek" gerekçesi ile Büyük Doğu birkaç aylığına kapatılmış, Devlet Konservatuvarı'ndan kovulmuştur. Dergi Şubatta tekrar yayımlanmış ama Mayıs 1944 ile Eylül 1945 arası tekrar kapatılmıştır. Kısakürek'e göre, o günlerde Başbakan Şükrü Saraçoğlu kendisine, "Allah ve ahlaktan bahsetmek yasaktır!" şeklinde tamim yayınlamıştır. Necip Fazıl, dergisinin kapatılması ve memuriyetten kovulması üzerine, 1930'larda ve 1940'ların başında övdüğü rejimi bu sefer eleştirmeye başlamıştır.

Örneğin, "Meşrutiyetten cumhuriyete ve cumhuriyetten ikinci dünya harbine gelinceye kadar süren üç merhale, ufak tefek kemiyet farklarıyla, hesapsız ve kitapsız batıya hayranlık, dünyayı ve nefsini müşahede altına almamak hastalığının yekpareleştiği bir bütündür. Ve işte şimdi bu hengâmenin fikri ve ahlâki buhran hengâmesinin ta merkezindeyiz. Ahlaken iflas buhranlarının en korkuncunu geçirmekteyiz. Türk inkılâbı bir ahlâk telakkisi ve bir ahlâk yasası getirmedi. Ahlâkın kaynağı dindir. Bizim ahlâkımız da Müslümanlık ahlâkıdır ve olması lâzımdır. Zaten topyekün bütün cemiyeti ana çizgilerini İslam ahlâkının potasında eriyerek almıştır. Dünyanın en tezatsız ahlâkı İslam ahlâkıdır. Ne olmuşsak İslam ahlâkı yüzüsuyu hürmetine olduk. Biricik ve olabilecek ahlâk kaynağımız İslam ahlâkıdır.” demiştir.

Necip Fazıl, Atatük'ün vefatına yakın bir süre kala, İstiklal Marşımız'a alternatif olarak Büyük Doğu Marşı'nı yazmıştır. Ancak Atatürk vefat edince ona ulaştıramamıştır, marşın adı bir zaman sonra kendisinin dergisine isim olacaktır. Marşa ulaşmak için tıklayınız. (Şahsiyetler,A.Ö.Türen, 1656-170)

Necip Fazıl zaman içinde CHP ve İsmet İnönü düşmanı olmaya başlamıştır. Öyle ki, 13 Aralık 1946'da yayımlanan Büyük Doğu'nun kapağında İnönü'nün duyma yetisiyle dalga geçmek için kocaman bir kulak çizmiş, üzerine de "Başımızda kulak istiyoruz" yazmıştır. Allah'tan, dinden, kutsal kitaptan bahseden Necip Fazıl, aynı zamanda İnönü'nün savaş meydanlarında topçuyken azalan duyma yetisiyle alay etmiştir.

 
Tan Matbaası Baskını ve Necip Fazıl
Tarihle ilgilenen pek çok kişinin bildiği gibi, 4 Aralık 1945'te Türk gazeteciliğine büyük bir kara leke sürecek olan Tan Matbaası baskını yapılmıştır. Bazı kaynaklarda bu olay, "Tan Olayı" olarak da verilmektedir. Matbaa o gün yağmalanmıştır. Peki bu olayın Necip Fazıl Kısakürek'le ne ilgisi olabilir ki? Gelin beraber bakalım.

Büyük Doğu adlı dergisini Tan Matbaası Baskını döneminde zaten çıkarmakta olan Necip Fazıl, dergisinde Tan Matbaası Baskını'nı kışkırtmış, hatta olayların organize edilmesini sağlamıştır. Kaynak ne mi? Elbette kendisi! Babıali adlı eserinde bu olayların sorumluluğunu kabul etmiştir. Kaynak

“ Bu, bir yıla varmayan yarım yamalak intişar devrinde Büyük Doğu’nun verimi ne olmuştur? Daha ilk (sondaj) girişiminde petrol bulunmuş ve onun, bütün yurda ve oradan bütün İslam alemine yön veren ve yol gösterici alev sütunları halinde bir gün fışkırmak istidadı, en iptidai şekliyle de olsa belirmiştir. Bu istidadın aksiyon planında ilk kımıldanışı Tan gazetesi baskınıBu gazetede karargah kuran komünizme … Birdenbire Anadolulu ve kökçü üniversite gençliğinin pençesine düştü; eşyası toz gibi havaya savruldu ve makineleri makarna gibi didik didik edildi … Bu gençler Büyük Doğu idarehanesinin önüne gelerek tezahürlerini göklere çıkarmışlar, Sabık Şair’i (Necip Fazıl KISAKÜREK) pencereye çağırmış ve hitabını çılgın aşıklar içinde dinlemişler ve yara berelerini aynı idarehanede tedarik ediliveren pansuman malzemesiyle sarmışlardır… ve işte, hemen başlarına yıkılan Tan Gazetesi … ve o gün boy göstermeye başlayan ilk Büyük Doğu Gençliği!“


DP'li Necip Fazıl
1946'da DP'nin kurulmasıyla Necip Fazıl'ın CHP eleştirileri yoğunlaşmıştır. DP'nin 1950'de iktidara gelmesiyle Kısakürek'in CHP, İnönü ve Atatürk karşıtlığı aşırı miktara gelmiştir. Adnan Menderes'in 1951 DP İzmir İl Kongresi'nde söylediği şu sözler, onu derinden etkilemiştir: "Şimdiye kadar baskı altında bulunan dinimizi baskıdan kurtardık. İnkılap softalarının yaygaralarına ehemmiyet vermeyerek ezanı Arapçalaştırdık. Türkiye bir Müslüman devlettir ve Müslüman kalacaktır, Müslümanlığın bütün icaplarını yerine getirecektir."

Ve bunun üzerine Benim Gözümden Menderes adlı kitabında, bu sözler üzerine Menderes'in kölesi olmaya karar verdiğini yazmıştır: " …Böyle bir sözü söyleyecek başbakanın kölesi olduğumuzu söylemekten şeref duyarız. Tekrar ediyoruz.; partimize, siyasi muhitimize, kabinemize, tezatlarımıza ve hatıra gelen gelmeyen her şeyimize rağmen, en saf ve halis tarafından azat kabul etmez köleliğimizi kabul buyurunuz." 

DP'nin iktidara gelmesiyle kendisinde güç bulan Kısakürek, Büyük Doğu'ya doldurabildiği kadar rejim karşıtı doldurmuştur. Mesela; Nihal Atsız, Cevat Rıfat Atilhan, Rıza Nur, Arif Oruç, Said-i Nursi gibi yazarlar Büyük Doğu'da yazmaya başlamıştır. 

Ancak esas meselelerden birisine geliyoruz: KUMAR! "En büyük hastalığım, felaketim asıl zaaf noktam" dediği kumar yüzünden başı derde girmiştir. 4 Mart 1951 tarihinde bir kumarhane baskınında yakalanmıştır. Aynı gün gazetelere kumarhaneler hakkında bilgi toplamak için orada bulunduğunu söylemiştir. 30 Mart 1950 tarihli Büyük Doğu'nun 54.sayısını "İşgal Ordusu Gazetelerinden Beter: Sözde Türk Kültür Basını" başlığıyla yayımlayarak kendisine komplo düzenlendiğini iddia etmiştir. Halbuki aynı olayı 1970'te "Efe ve külhani soyundan silahlı bir adam" temin etmek için söz konusu kumarhaneye gittiğini söylemiştir. Yani, Kısakürek muhafazakar kitlelere hitap ettiği için, onları hayal kırıklığına uğratmamak adına kumar tutkusuna kılıf uydurmaya çalışmış ancak başarılı olamamıştır.

 
Necip Fazıl'ın gençliğinde kokain partilerine katıldığı da iddia edilir. Fikret Adil'in evinde gerçekleşen bu partilerin  bilindik ziyaretçilerinden bazıları şöyledir: Peyami Safa, İbrahim Çallı, Elif Naci, Ahmet Kutsi Tecer, Burhan Toprak. Necip Fazıl'ın da bu partilerde yer aldığını iddia eden kişiyse bizzat o partileri veren Fikret Adil'dir(Şahsiyetler, A.Ö.Türen, Sayfa 164)

Bu kaynak inandırıcı gelmediyse başka bir kaynağa, Necip Fazıl'ın tam da kendisine başvuralım. Necip Fazıl, Abidin Dino'nun bohem partileri verdiği, uyuşturucu partileriyle ve esrar alemleriyle bilinen evinde de bulunmuştur. Bunu kendisinden, Babıali adlı eserinin 115'inci sayfasından öğreniyoruz.(2001 basımı, Büyük Doğu Yayınları)

Necip Fazıl'ın alkol tutkusu da vardır. Ancak kumar kadar hastalık halini almamıştır. Eşrek Şefik'in bir keresinde "Üstad"tan kendisine ilaç alması için verdiği parayı kumarda kaybetmesi üzerine çok sinirlenen Eşref Şefik, Kısakürek'in kafasından aşağı dışkı dolu bir lazımlığı boca ettiği edebiyat çevrelerince çokça bilinen bir olaydır. Mina Urgan bu olayı şöyle anlatmıştır:

" Şimdi şu Urgan soyadını bana kimin önerdiğini söyleyince küçük bir şok geçireceksiniz: Necip Fazıl Kısakürek! 1930'lu yılların Necip Fazıl'ı ile 1940'lı yılların Necip Fazıl'ı arasında uzaktan yakından en küçük bir benzerlik yoktur. Bunlar iki ayrı kişidir sanki. Birincisini çocukluğumdan beri çok iyi tanırdım. Annemin bir yakın arkadaşına aşık olduğundan, bizime evden çıkmazdı. İkincisi ise, hiç görmedim, hiç tanımıyorum. Çünkü ben de, bütün arkadaşlarım da 1940'tan sonra onunla sabahı selamı kesmiştik. Süper Mürşit olarak parlak kariyerini, hayretler içinde uzaktan izledik ancak. O sıralarda duyduğumuza göre, bu şaşırtıcı değişimin nedeni tik sorunuymuş: Necip Fazıl'ın bir yüz tiki vardı. Kaşı gözü acayip oynardı ikide birde. Bu biçimsiz tikten kurtulmak için, böyle işlerin uzmanı bir şeyhe gitmesini salık vermişler. Şeyh Efendi okumuş üflemiş ve ancak bir haftalık süre için, tikinden kurtarmış onu. İşte ne olduysa o bir hafta içinde olmuş. Bizim bohem şair Necip Fazıl, Süper-Mürşite dönüşmüş ansızın. Necip Fazıl kısa boylu, gövdesine göre bacakları fazlasıyla kısa, hiç de yakışıklı sayılmayacak bir adamdı. Gelgelelim, kendisini bir afet, bir erkek güzeli sanardı her nedense. Necip Fazıl'ın yüzsüz bir yanı vardı. Başkalarının evinde kendi evindeymiş gibi davranırdı. (...) Necip Fazıl’ın içkisi ölçülüydü. Ama kumar tutkusu sınır tanımazdı. Eşref Şefik ile arasında geçen olayı, İstanbul’un yazarçizer takımında bilmeyen yoktu. Eşref Şefik, annemin çocukluk arkadaşı olduğu için, onun ağzından da dinlemiştik bunu: Eşref Şefik hastaymış; onu yoklamaya gelen Necip Fazıl’a ilaç alması için, bir miktar para vermiş. Necip Fazıl, ilaçları hemen alacağını söyleyip, evden çıkmış. Eşref Şefik beklemiş beklemiş, ne ilaçlar varmış ortada, ne de Necip Fazıl. Sabaha doğru, bir lâzımlığı çişle doldurmuş; ateşi çok yükseldiği halde, pencerenin önünde pusu kurmuş; lâzımlığı kumarhaneden eli boş dönen Necip Fazıl’ın başından aşağı boca etmiş."

Ve bir belge daha... Necip Fazıl, 1940'ta CHP'ye milletvekilliği için başvurmuştu ancak bu isteği kabul edilmemişti!


"Chp bir parti değil. Türk'e dinini, dilini, ve özünü kaybettirmeye memur, bir katliam müessesesidir. " diyen Kısakürek, aynı zamanda CHP'ye milletvekilliği için başvurmuştu! Bakalım nasıl açıklayacaksınız?


Menderes'e yalvaran mektuplar
Geçtiğimiz günlerde Necip Fazıl'ın Menderes'e yalvaran mektuplarının bir kısmı basına yansımıştı. Yazının son kısmı olan burada, bu listeye birkaç mektup daha ekleyerek sizlerle paylaşacağız. Gerçekten de bu mektuplar Menderes'e bizzat Necip Fazıl tarafından yazılmıştır. 1952 yılında Menderes ile görüşen Kısakürek, kendisini ve dergisini hükümetin hizmetine sunmaya hazır olduğunu, bunun için himaye edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bunun üzerine Menderes, Kısakürek'ten Büyük Doğu'yu günlük gazete olarak çıkarmasını istemiş ve Ahmet Salih aracılığıyla 5000 liralık bir avans vermiştir.(Alaattin Karaca, Necip Fazıl ve Menderes ilişkisi, sayfa 27) Bu olaylar üzerine daha da cesaretlenen Necip Fazıl, Menderes'e sürekli övgü dolu mektuplar yazmış, dergi için para istemiştir. İşte o mektuplardan biri:

"...Müslümanlar İslam cemiyetinin namaza davet eden sesini(Agora) nidası halinde Allah kelamının diliyle yükseltmeklte serbest olduklarını gösterdiğiniz günden, İzmir'deki meşhur hitabenize kadar, gözyaşlarına boğulmuş öyle anlar geçirdik ki, ihtiyarsızca kendi kendimize sorduk: 'Yoksa beklediğimiz kahraman bizzat Adnan Menderes midir?(...) Siz, her parti alakası dışında, Adnan Menderes olarak, bu vatanın şiddetle muhtaç olduğu ve en hassas dakikada başında bulunduğu ender zeka ve ruhlardan biriydiniz."

Mektuplarında Menderes'i yere göğe sığdıramayan Necip Fazıl, bu arada örtülü ödenekten para almaya da başlamıştır. Örneğin Kısakürek, Menderes destekli Büyük Doğu'nun çıkışının ilk haftasında Ankara'ya gelip örtülü ödenekten 1000 lira alıp, resmi ilanları da bağlayarak geri dönmüştür.

Necip Fazıl'ın Büyük Doğu'da, Beyoğlu'nda bir mason kulübünden elde edilen belgeleri yayınlayıp vazı tanınmış kişilerin masonluğunu ifşa etmesi Menderes'i ve DP'yi rahatsız etmiştir. Başbakan Yardımcısı Samet Ağaoğlu, Necip Fazıl'ı arayarak masonlar hakkındaki yayını durdurmuş ve Menderes'in isteği ile Büyük Doğu 19 Eylül 1952'de "Tünele giriyoruz" yazısı ile kapanmıştır. Necip Fazıl'ın "masonlar" konulu yazı dizisinin Menderes'i, Büyük Doğu dergisini kapattıracak kadar rahatsız etmiştir, işte bu kısım düşündürücüdür.

Aradan geçen zaman hiçbir şeyi değiştirmemiştir, Necip Fazıl daha çok para istemeye başlamıştır sadece. 1956'da Menderes Necip Fazıl'a dergiyi çıkarabilmesi için bir kez daha yardım etmiştir. İlk aşamada Kısakürek'e 30.000 lira veren Menderes, daha sonra Necip Fazıl tarafından tepki görmüştür. İşte o mektup:

"...Yine 30.000 lira. Başka bir gazetenin prova baskılarına yetmeyecek olan bu para 1952'de olduğu gibi benim çıkaracağım günlük gazeteye yeter kabul edilmektedir."

Necip Fazıl, Büyük Doğu'nun yeniden çıkmaya başladığını okurlarına "Tünelden çıkıyoruz" başlıklı yazısıyla duyurmuştur. Bu dönemde para isteme mektupları katlanarak artacaktır...

Kısakürek, 1956-1960 yılları arasında dergisini yeniden çıkarmıştır. Orada hem CHP'yi, hem İnönü'yü, hem de Atatürk'ü eleştiri yağmuruna tutmuştur. Ayrıca DP propagandası yaparak Menderes'ten yüklü paralar sızdırmıştır. Örneğin 26 Mart 1956 tarihli mektubunda, "Şu anda 1000-1300 liralık varidatı bilhesap gördüğüm halde henüz hiçbir tahsilat yapabilmiş değilim." demiştir.

2 Haziran 1956 tarihli mektubunda, "Birinci sınıftan derhal resmi ilan, Haziran ortalamasında 10.000 lira. Emrinize şiddetle muhtacım. Gerisi biiznillah kolay... Ellerinizden öperim" demiştir.

8 Haziran 1956 tarihli mektubunda, "Birinci sayfadan resmi ilan almaya başlayacağım andan itibaren her ay 8-9 bin lira karım olacağını, aksi halde 15.000 lira zarara devam edeceğimi müteaddit vesilelerle arz etmiştim. Günlük satışım olan 1000 lira umumi masraflarından 700-800 lira eksiktir ve esasen ilansız Türkiye'de hiçbir gazete çıkmaz, ne satsa kendini koruyamaz." demiştir.

4 Temmuz 1956'daki mektubunda, "...Bana sadece bir defalık katiyen ve katiyen ilasınsız, şusuz, busuz olarak on beş bin lira lütuf ediniz ve kitap neşriyatı da dahil büyük bir neşriyat evi kurmamı temin buyurunuz. Bu arada kalbim de şifa bulacaktır. İhtiramlarımla." demiştir.

13 Ekim 1956 tarihli mektubunda, "Bir miktar para bularak matbaaya kitabı yatırdım. Eksiğim 7000 liradır. Bana bunu -artık ne ilan ne başka bir yardımlaşma t
alebi- son defa olarak lütfederseniz ben de geçen defadaki imkanıma nazaran hata edip de haftalık şekilde çıkarmadığım organımı, içinde pırıldayan rüya şartlarına erdirebilirim. (...) Ebediyen sizin olarak ellerinizden öperim." demiştir.

Not1: Yeni mektuplar yakında eklenecektir!

Bunları biliyor muydunuz?
Önce CHP'yle yakın ilişkiler kuran, daha sonra DP ile yakınlaşan, 1970'lerde Erbakan'la yakın ilişkilerde bulunan, 1979'da Alparslan Türkeş'in MHP'sine katılan,12 Eylül 1980 Darbesi içinse "ŞAHLANIŞ" diyen(S.Meydan, El Cevap,160), son olarak da Turgut Özal'la ANAP kurulmadan yakın ilişkiler kuran Necip Fazıl'ı anlamak ve anlatmak oldukça zor.  Şairliği inkar edilemez elbette. Ancak tarih yazarlığı maalesef ki şairliği kadar "ustaca" değildir.


Not2: Yazının bir kısmı Sinan Meydan'ın eseri El Cevap'tan alınmıştır.

http://kemalist-yol.tr.gg/Necip-Faz%26%23305%3Bl,-CHP-ve-ger%E7ekler.htm












HTML hit counter - Quick-counter.net