|
Sinan Meydan : Osmanlı Böyle Battı Para Pul Olunca1914-1922 arasındaki savaş yıllarında ortalama enflasyon yüzde 1200 ile 1700 civarında… Fiyatlar 18-20 kat artıyor. Örneğin 1914'te dört kişilik bir ailenin gıda harcaması 225 kuruşken 1920'de 3049 kuruşa yükseliyor. Maaşlar ise artmıyor. Halkın alım gücü yüzde 80 azalıyor. Para yüzde 85 değer kaybediyor.
Osmanlı'da 16. yüzyıldan itibaren paranın değeri hep düştü. Fiyat artışları ve yüksek enflasyon halkı olumsuz etkiledi. Ben bu yazıyı kaleme alırken 1 dolar 7.00 TL'ye yaklaşıyordu. Gerçek şu ki Türkiye'de enflasyon yükseliyor. İşsizlik artıyor. Zamlar halkın belini büküyor. Halkın alım gücü azalırken borç yüküartıyor. Paramız her geçen gün değer kaybediyor. Eskilerin tabiriyle para “pul”oluyor. İşte bugün size Osmanlı'da “paranın nasıl pul olduğunu” anlatacağım. Kim bilir! Belki biraz ders alırız! OSMANLI'DA PARANIN DEĞER KAYBIOsmanlı'da daha Fatih Sultan Mehmetdöneminde yani 15. Yüzyıl'da altın ve gümüş darlığı başlıyor. Avrupa'da coğrafi keşiflerden sonraki altın ve gümüş bolluğunun bir sonucu olarak Osmanlı piyasaları “Duka” “Real” gibi yabancı paraların istilasına uğruyor. Osmanlı akçesinin değeri düşüyor. Piyasada “kalp” paralar çoğalıyor. Mal fiyatları yükseliyor. Enflasyon artıyor. Bitmeyen askeri harcamalar hazineyi sarsıyor. Devlet 1550'den sonra akçeyisürekli küçültmek zorunda kalıyor. Para darlığı “tefeciliğe” ve “faizciliğe” yol açıyor. İslam şeriatı en çok yüzde 15'lik bir faize izin verirken Osmanlı'da uygulamada yüzde 30 ile yüzde 60 arasında faizle borç verip zenginleşenler oluyor. Sonunda Osmanlı'da 1584 devalüasyonu gerçekleşiyor. Akçenindeğeri yüzde 70 oranında düşüyor. 14. Yüzyıl sonunda Sultan Orhan döneminde 100 dirhem gümüşten 269 akçe kesilirken 16. Yüzyıl sonunda 3. Murat döneminde 100 dirhem gümüşten 525 ile 950 akçe kesiliyor. Akçeler gittikçe inceliyor. Öyle ki 1584 devalüasyonu sonrası 100 dirhem gümüşten 1000 akçe kesilmesi gündeme geldiğinde Darphane Mültezimi Ali Efendi “Bir badem ağacı kadar ince bir şebnem katresi kadar hafif” akçelerden söz ediyor. İran ve Avusturya savaşları para darlığını daha da artırınca 1 akçe 4-5 parçaya bölünerek piyasaya sürülüyor. Anlayacağınız para pul olmaya başlıyor. OSMANLI'DA KITLIK VE AÇLIKDaha 16. Yüzyıl'ın başlarında Osmanlı'da halk ve devlet para sıkıntısı çekiyor. Öyle ki II. Bayezid'in illerde valilik yapan oğulları aylıklarının azlığı nedeniyle zor geçinebiliyorlar. Buna karşın Rüstem Paşa İbrahim Paşa gibi bazı devlet adamları rüşvet ve yolsuzlukla büyük servet yapıyorlar. 16. Yüzyıl'da devlet para bulabilmek için vergileri artırıyor. Böylece özellikle köylü ezilmeye başlıyor. (İstanbul halkı 1876'ya kadar emlak vergisi bile ödemiyor) Osmanlı'da vergi yükünün yüzde 87'si milli gelirin yarısından az pay alan köylüye yıkılıyor. (Vedat Eldem Osmanlı İmparatorluğu İktisadi Şartları Hakkında Bir Tetkik s. 246). Osmanlı'da halkı köylüyü ezen sadece vergiler değil: 1585-1595 arasındafiyatlar artıyor pahalılık baş gösteriyor. Özellikle buğday fiyatlarındaki artışhalkı derinden etkiliyor. Buğdayın fiyatı Edremit'te 40-50 Orta Anadolu'da 20 akçeden aşağı düşmüyor. 150 yıl içinde buğday fiyatı 10 kat artıyor. Osmanlı'da asıl büyük pahalılık ve yüksek enflasyon 1596-1607 arasındaki “Celali Fetreti” ve “Büyük Kaçgunluk”döneminde görülüyor. Uzun Avusturya ve İran savaşları sırasında gelişen Celali isyanları nedeniyle köylünün üçte ikisi köyünü evini barkını bırakıp “çift bozup” kaçıyor. Bunlar ya “Levent” ya “suhte” olarak büyük şehirlere akıyorlar. Büyük şehirler kahveler ve bekâr odalarıyla doluyor. Fuhuş içki eşkıyalık cinayet şehirleri sarsıyor. Köylerin terk edilmesiyle tarımsal üretim azalıyor. Buğday üretimi azalınca Osmanlı Avrupa'ya buğday satışını yasaklıyor. Fakat kaçakçılar gizlice Avrupa'ya buğday satmayı sürdürüyor. Buğday darlığı kıtlığa yol açıyor. Osmanlı'da ilk büyük kıtlık 1494-1503 arasında görülüyor. İkinci büyük kıtlık 1564'te görülüyor. 1573-1576 arasında kıtlık daha da artıyor. 1603'te Anadolu'da yine “buğdaysızlık” ve “kıtlık” baş gösteriyor. Balıkesir'de buğdayın kilesi 90 akçeye kadar çıkıyor. Ekmeğin fiyatı iyice yükseliyor. Sonunda hububat alım satımı“vesikaya” bağlanıyor. Öyle ki İngiliz elçisi bile 1607'de İstanbul'da yiyeceği ekmeğin buğdayını ancak vesikayla satın alabiliyor. Osmanlı tebaası tam 15 yıl ekmek bulamıyor halk açlıkla pençeleşiyor. (Mustafa Akdağ Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası s. 33-43 89 421-425). Osmanlı'da son büyük kıtlık 1873-1875 arasında görülüyor. Ankara Kırşehir Yozgat Çankırı ve Sivas'ta on binlerce insan açlıktan ölüyor. 12 Mayıs 1874'te Ankara'dan Basiret Gazetesi'ne gönderilen bir mektupta şöyle deniliyor: “Yirmi dört saatte bir defa arpa unundan bir bulamaç içiyoruz. Bu da bitmek üzeredir. Öküz ve diğer hayvanların tamamı telef oldu… Çoluk çocukların ekmek diye feryatlarına tahammül etmek mümkün değildir. ”Sonuçta 1873-1875 arasında Ankara'nın Keskin kazasındaki 160-170 köydeki 52.000 kişiden 20.000 kişi açlıktan ölüyor 7000'i başka yerlere dağılıyor. (Türk Ziraat Tarihin Bir Bakış İstanbul 1938 s. 210 211-213). SAVAŞIN YARATTIĞI EKONOMİK YIKIM1914'te 1. Dünya Savaşı'na girerken Osmanlı'nın toplam dış borcu 153.7 milyon Osmanlı Lirası… Savaşa girerken devlet hazinesinde sadece 92.000 altın lira var. Osmanlı artan savaş masraflarını karşılamak için Almanya'dan borç alıyor. Savaş sonunda Almanya'ya 150 milyon lira borçlanıyor. Böylece I. Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı'nın toplam dış borcu 303.7 milyon liraya ulaşıyor. Üstelik bu borçların sterlin frank ve mark gibi yabancı paralarla ödenmesi gerekiyor. I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı'daher alandaki üretim neredeyse yarı yarıya azalıyor. Savaş koşullarında fiyatlar 18-20 kat artıyor. Buna karşın maaşlar artmıyor. İnsanların alım gücü yüzde 80 oranında azalıyor. (Pamuk s. 1782). Korkunç bir enflasyon baş gösteriyor. Öyle ki savaş başında 1914'te 100 olan tüketici fiyat endeksi savaş sonunda 1919'da 1215'eyükseliyor. Savaş yıllarında 1914-1922 arasında gerçekleşen toplam enflasyon yüzde 1200 ile 1700 civarında… Örneğin 1914'te ekmeğin okka fiyatı1.25 kuruşken 1920'de 16 kuruşa çıkıyor. 1914'te dört kişilik bir aileningıda harcaması 225 kuruşken 1920'de 3049 kuruşa yükseliyor. Osmanlı savaş başında 1915'tepiyasaya kağıt para çıkarıyor. Bu kâğıt paralar önceleri 1 lira ile satın alınırken üç yıl içinde 4-5 altın Osmanlı Lirası'yla satın alınabilen bir mal oluyor. Paranın değeri sürekli düşüyor. Vedat Eldem I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı parasının yüzde 85 değer kaybettiğini belgeliyor. (Eldem s. 204) Savaşlardan sonra 1923'te 1 dolar 120 kuruş 1 sterlin 810 kuruş oluyor. I. Dünya Savaşı başında 1914'te seferberlik ilan edilince başlayan panikte İstanbul ekmeksiz kalıyor. Halk fırınlara hücum ediyor. Savaş öncesinde Rusya'dan buğday alan Osmanlı savaşta Rusya ile cephe cepheye gelince buğdaysız kalıyor. Malların fiyatları yükselince karaborsacılık başlıyor. 1915'ten itibaren halk açlıkla boğuşuyor. 11 Nisan 1917'de New York Times İstanbul halkının durumunu şöyle özetliyor: “Açlık başlamış durumda. Orta gelirli ve emekçi sınıfların sefaleti nefes kesecek ölçüde. Tifüs salgınının önü güçlükle alınabilmiş. (…) Sokaklarda rastladığımız insanların yüzleri sarı elmacık kemikleri zayıflıktan fırlamış gözleri bütün anlamlarını yitirmiş; dik ve zayıf bakıyor. (…) Eskilerin en önemli gıdası çeyrek ekmek peynir ve zeytin 1.25 dolara zorlukla bulunabiliyor. Tereyağının kilosu 5 peynirin 7 ve zeytinin 1.5 dolar civarında…” Hükümet 1918'de İstanbul halkına ekmek bulabilmek için 3 milyon lira borç almak zorunda kalıyor. Mayıs 1919'da Osmanlı subay ve memur aylıklarını ödeyemez duruma geliyor. PARASIZLIĞA ÇÖZÜM ARAYIŞLARIII. Mahmut döneminde paranın adı ve şekli 35 kez değiştirildi. 16. Yüzyıl'dan itibaren akçenin değer kaybı önlenemiyor. Yabancı paralar akçe karşısında çok değer kazanıyor. Örneğin 1611'de 1 florin 200 akçeye yükseliyor. 17. Yüzyıl'da Osmanlı büyük bütçe açıklarıyla karşılaşmaya başlıyor. 1887/1888'den 1910/1911'e kadar bütçe 4.2 milyar kuruş açık veriyor. (Eldem s. 246). Osmanlı paranın tağşişi (değerini düşürme) yoluyla sorunu çözmek istiyor. 1810'dan itibaren paranın içindeki değerli maden oranı sürekli azaltılıyor. Paranın değerinin düşürülmesi Yeniçeri isyanlarını fiyat artışlarını ve kalpazanlığı körüklemekten başka bir işe yaramıyor. Osmanlı Rus Savaşı ve Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan sonra 1775'te “Esham” yani “Hazine Bonosu” yoluyla iç borçlanmaya gidiyor. Zorunlu iç borçlanma olan“İmdadiye”ye ve özel kişilere toprak satışı anlamında “Malikâne Sistemi”ne başvuruyor. Olağanüstü hallerde alınan vergileri kalıcı hale getiriyor. 1770'lerdesavaş masraflarını karşılamak için ölen şahısların terekesinin yüzde 60'ına zorla el koyuyor. Bazı tasarruf tedbirleri uyguluyor. Ancak yine de ekonomi düzelmiyor. Osmanlı'da 18. Yüzyıl'da para basacak yeterli maden olmadığı için halk bir emirle elindeki altın ve gümüş eşyayı devlete satmaya mecbur kılınıyor. 1789'da Şeyhülislam “altın ve gümüş eşya kullanmak haramdır” diye bir fetva yayımlıyor. 1789 başında padişahın altın ve gümüş özel eşyaları devlet adamlarının gümüş takımları darphanede eritilerek para basılıyor. İstanbul'daki Türk tüccardan 20.000 gayrimüslim tüccardan 12.000 okka saf gümüş isteniyor ve bunlar da eritilip para basılıyor. (Mübahat Kütükoğlu Baltalimanı'na Giden Yol s. 271) Osmanlı'da 1780-1860 arasında enflasyon çok yükseliyor. Fiyatlar ortalama 12 ile 15 kart artıyor. 1814'te 1 İngiliz Sterlini 23 Osmanlı kuruşunaeşitken 1839'da 1 İngiliz Sterlini 104 Osmanlı kuruşuna eşitleniyor. (Şevket Pamuk Türkiye'nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi s. 112). Kütükoğlu'na göre;1839'da 1 sterlin 130-135 kuruşaeşittir. 1844'te 1 sterlin 110 kuruşaeşitleniyor. (Kütükoğlu s. 233). Osmanlı 1839'da piyasaya kağıt para ve hazine bonosu şeklinde “kaimeler”çıkarıyor. Kolayca sahtesi yapılabildiği için kısa sürede enflasyona neden olan kaimeler 1862'de piyasadan çekiliyor. 1876'da bir kere daha piyasaya “kaime”sürülüyor. Fakat onlar da üç yıl sonrakaldırılıyor. Osmanlı 1844'te “altın lira” ve “gümüş kuruş” şeklinde çift metalli sisteme geçiyor. 1881'de çift metalli sisteme son veriliyor ve para birimi sadece altın üzerinden tanımlanıyor. Osmanlı 1848'den itibaren Galata bankerlerinden Kırım Savaşı'ndan sonra 1854'ten itibaren de İngiltere ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinden yüksek faizle borç alıyor. Borçları yatırıma yönelik olarak kullanamıyor. Bu yüksek faizli borçlarla Boğaz'da saraylar bile inşa ediliyor. Osmanlı'nın 14 ve 15. yüzyıllarda Batılı ülkelere verdiği kapitülasyonlar 18. ve 19. yüzyıllarda daha da genişletiliyor. Özellikle 1838 Baltalimanı Ticaret Antlaşması sonrasında Osmanlı pazarları İngiliz mallarıyla doluyor. Çünkü daha önce ithalat ve ihracatta yüzde 3 olan gümrük vergisi ihracatta yüzde 12 ithalatta yüzde 5 oluyor. Ayrıca İngiliz tüccarlar yerli tüccarların ödediği yüzde 8 oranındaki iç gümrük vergisinden de muaf kılınıyor. Savaşın yarattığı ekonomik yıkım1914'te 1. Dünya Savaşı'na girerken Osmanlı'nın toplam dış borcu 153.7 milyon Osmanlı Lirası… Savaşa girerken devlet hazinesinde sadece 92.000 altın lira var. Osmanlı artan savaş masraflarını karşılamak için Almanya'dan borç alıyor. Savaş sonunda Almanya'ya 150 milyon lira borçlanıyor. Böylece I. Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı'nın toplam dış borcu 303.7 milyon liraya ulaşıyor. Üstelik bu borçların sterlin frank ve mark gibi yabancı paralarla ödenmesi gerekiyor. I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı'da her alandaki üretim neredeyse yarı yarıya azalıyor. Savaş koşullarında fiyatlar 18-20 kat artıyor. Buna karşın maaşlar artmıyor. İnsanların alım gücü yüzde 80 oranında azalıyor. (Pamuk s. 1782). Korkunç bir enflasyon baş gösteriyor. Öyle ki savaş başında 1914'te 100 olan tüketici fiyat endeksi savaş sonunda 1919'da 1215'e yükseliyor. Savaş yıllarında 1914-1922 arasında gerçekleşen toplam enflasyon yüzde 1200 ile 1700 civarında… Örneğin 1914'te ekmeğin okka fiyatı 1.25 kuruşken 1920'de 16 kuruşa çıkıyor. 1914'te dört kişilik bir ailenin gıda harcaması 225 kuruşken 1920'de 3049 kuruşa yükseliyor. Osmanlı savaş başında 1915'te piyasaya kağıt para çıkarıyor. Bu kâğıt paralar önceleri 1 lira ile satın alınırken üç yıl içinde 4-5 altın Osmanlı Lirası'yla satın alınabilen bir mal oluyor. Paranın değeri sürekli düşüyor. Vedat Eldem I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı parasının yüzde 85 değer kaybettiğini belgeliyor. (Eldem s. 204) Savaşlardan sonra 1923'te 1 dolar 120 kuruş 1 sterlin 810 kuruş oluyor. I. Dünya Savaşı başında 1914'te seferberlik ilan edilince başlayan panikte İstanbul ekmeksiz kalıyor. Halk fırınlara hücum ediyor. Savaş öncesinde Rusya'dan buğday alan Osmanlı savaşta Rusya ile cephe cepheye gelince buğdaysız kalıyor. Malların fiyatları yükselince karaborsacılık başlıyor. 1915'ten itibaren halk açlıkla boğuşuyor. 11 Nisan 1917'de New York Times İstanbul halkının durumunu şöyle özetliyor: “Açlık başlamış durumda. Orta gelirli ve emekçi sınıfların sefaleti nefes kesecek ölçüde. Tifüs salgınının önü güçlükle alınabilmiş. (…) Sokaklarda rastladığımız insanların yüzleri sarı elmacık kemikleri zayıflıktan fırlamış gözleri bütün anlamlarını yitirmiş; dik ve zayıf bakıyor. (…) Eskilerin en önemli gıdası çeyrek ekmek peynir ve zeytin 1.25 dolara zorlukla bulunabiliyor. Tereyağının kilosu 5 peynirin 7 ve zeytinin 1.5 dolar civarında…” Hükümet 1918'de İstanbul halkına ekmek bulabilmek için 3 milyon lira borç almak zorunda kalıyor. Mayıs 1919'da Osmanlı subay ve memur aylıklarını ödeyemez duruma geliyor. Sonunda ne mi oluyor? Osmanlı 1876'da borçlarını ödeyemeyip “iflas” ediyor. Bunun üzerine 20 Aralık 1881'de Muharrem Kararnamesi'yle alacaklı Avrupa ülkeleri Duyunu Umumiye'yi kurup Osmanlı'nın temel gelirlerine el koyuyorlar. II. Abdülhamit her şeyi; madenleri demiryollarını limanları hatta tütünü dahası elektrik su havagazı gibi tüm yatırımları yabancılara teslim ediyor. Osmanlı bağımlı hale geliyor. İşin özü şu ki coğrafi keşiflerin Rönesans'ın aydınlanma döneminin Sanayi Devrimi'nin Batı'da yarattığı değişime ve dönüşüme uyum sağlayamayan Osmanlı köylerin boşalması üretimin azalması ordunun bozulması savaş masraflarının artması vergi adaletsizliği ve paranın pul olması ile borç ve faiz batağına sürüklenip batıyor. Atatürk etkisi
Cumhuriyetin 15. yıldönümünde hazırlanan Kalkınma Sembolü… 5K işareti kalkınma kafa kalp kol kuvvet anlamına geliyor… İşte Atatürk I. Dünya Savaşı'nın yıkımı sonrasında gırtlağına kadar borçlu yokluk ve yoksulluk içinde orduları dağıtılmış toprakları işgal edilmiş savaş yorgunu bir ülkede emperyalizme karşı bir bağımsızlık savaşı kazanmayı başardığı için büyük liderdir. Atatürk 17 Şubat 1923'te İzmir İktisat Kongresi'nde söylediği gibi kazandığı askeri ve siyasi zaferi ekonomik zaferle taçlandırıyor: Önce Osmanlı'nın tüm bağımlılıklarına son veriyor: Lozan'da kapitülasyonları kaldırıyor. Osmanlı borçlarını ödemeye başlıyor. Köylüyü ezen vergileri kaldırıyor. Tarlalar yeniden ekiliyor. Ülkenin dört bir yanında fabrikalar kuruyor. Türkiye üretmeye başlıyor. Türkiye üç beyazda; bez şeker ve unda kendi kendine yeter hale geliyor. 1929 Dünya Ekonomik Krizi'ne rağmen 1924-1938 arasında Türkiye'nin büyüme hızı ortalama yüzde 8'in altına düşmüyor. 1889-1914 arasında Osmanlı'nın kalkınma hızı ortalama yüzde 2.2 civarındaydı. (Eldem s. 316). Atatürk Türkiye'si enflasyonsuz dış borçsuz kalkınıyor. 1923-1938 arasında GSMH 3 katına kişi başına milli gelir 2 katına çıkıyor. 1923-1938 arasında 11 yıl bütçe denkliği sağlanıyor 3 yıl ise gelir giderden fazla oluyor. 1938'de Merkez Bankası'nda 36 milyon dolar döviz 26 ton altın biriktiriliyor. Türk parası değerini koruyor. Keşke çocuklarımıza Osmanlı'da paranın nasıl pul olduğunu Osmanlı'nın nasıl iflas edip battığını ve Atatürk'ün nasıl kendi ayakları üzerinde duran bir Türkiye Cumhuriyeti yaratığını anlatabilseydik. Keşke!
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/sinan-meydan/osmanli-boyle-batti-para-pul-olunca-2571046/ |