Ben
kime ne zaman dedim insan dünyayı sadece gözleriyle görür diye?
İnsan algısı ve bilgisi
sadece gözleriyle üretilmez.
Beş
duyu vardır öyle derler.
Aslında
duyular beşten çok daha fazladır.
İnsan
bedeni tıpkı çok gelişmiş bir silah sistemi gibi bir sürü
sensör sistemle donatılmıştır.
Misal
beyin bütün uzuvlarının üç boyutlu uzaydaki konumunu bilir biz
buna derin proprioseptif duyu diyoruz.
Eklemlerden
ve tendonlardan gelen gerilme ve pozisyon sensörleri bu veriyi
üretir.
Beş
duyu arasında sayılmaz ama bir de iç kulakta denge organı vardır.
Konuyla ilgisi olmadığını düşünenler için bir not:
Çok emek harcadığım için herkese duyurmanın uygun
olduğunu düşündüğüm bir makalemdir.
|
Kabaca
uçaklar ve denizaltılardaki inertia(eylemsizlik) navigasyon
sistemine benzer.
Bedeni
saran bütün sensör sistemlerin beslediği beyin sürekli olarak
kendi içinde sanal temsili bir dünya resmi çizer.
Bedenin
sınırlarını bu sanal dünya resminde belirler.
Elde
ettiği dünya resmini sürekli olarak var olma yok olma açısından
inceler.
Beyni
besleyen sensörlerin ürettiği veri bazen gerçekçi bir dünya
resmi yapmaya yetmez.
Bu
durumda beyin eksik olan veriyi geçmişteki benzer tecrübelerine
göre yeniden üretir.
Çoğu
zaman gerçek dünyayla beynin ürettiği dünya resmi birbiriyle
çakışır.
Nadiren
hastalıklı halerde beyin aldanır hatalı bir dünya resmi çizer.
Bu
arıza bazen beynin yetersiz veriyle beslendiği hallerde olur.
Bazen
de sensör sistemlerin veri işlemekteki arızaları buna sebep olur.
Bu
bizim ancak arıza olduğunda fark edebildiğimiz sürekli bir
faaliyettir.
Biz
bir şeylerle meşgulken uykudayken dalgınken hayal kurarken ve her
zaman devam eden bir beyinsel iştir.
Evet
beynin aldandığı hallerden bahsetmiştik.
Beyin
mekansal zamansal görsel işitsel ve her türlü duyusal işlevinde
ya da bütün bu verileri bir araya getirme işlevinde zaman zaman
aldanabilir.
Beyin
hayaller hülyalar rüyalar sanrılar hatalı duygu ve algılar
üretebilir.
Bazen
sadece belirli bir duyu sensörleriyle ilgili kısmi geçici
aldanmalar olur.
Tıpkı
F-16 uçağının radar ekranlarında ve silah otomasyon
sistemlerinde uzaktan elektronik karıştırma yapılarak olmayan
uçak sahte uçak imajlarının gösterilmesi gibi olabilir.
Bazen
de bütün duyu sensörleri sağlam olsa dahi verilerin işlenmesinde
büyük çaplı bir arıza vardır.
Bu
durumda beyinin ürettiği dünya resmi bazen tamamen bozuk olur kişi
bu durumda gerkçekle bağını toptan koparmıştır.
Biz
buna şizofreni diyoruz.
Bazen
de beyinde hücre ve sinaps kaybı artarak ilerler ve beynin sinyal
işleme kapasitesi azalmaya başlar.
Biz
buna bunama diyoruz.
Dikkat
edin benzetmelerimize bakarak aslında beynin karmaşık bir
elektronik kimyasal bir paralel işlem makinası üzerinde çalışan
bir doğal zeka uygulaması olduğunu söylüyorum.
Bilgi
işlem açısından beyinde hardware ve software birbirinden ayrı
değildir.
Beyinde
devreler yeniden programlanabilme özelliğine sahiptir.
Bu
tıpkı bir grafik işlemcinin sürekli olarak değişerek ve
dönüşerek merkezi işlem birimi ya da yardımcı matematik
işlemcisi halinde yeniden yapılanmasına benzer.
Beyin
aynı zamanda bulanık mantık devrelerini doğal olarak bünyesinde
barındırır.
Benzerlikler
neredeyse sonsuz sayıdadır.
Bu
konuda kitaplarca yazmak mümkün.
Sağlıklı
ve yüksek zeka seviyesindeki bir insan bilinci kendi bilincinin de
sınırlarını bilir.
Beynin
yani kendisini aldanabildiğini bilir ve bunun için önlemler alır.
İşte
bundan sonrasına biz bilimsel medot diyoruz.
Misal
bir bilim adamı bir gözlem yapmış olsun.
Diyelim
ki aniden karşısında bir insan belirdi bu insan onunla konuştu
ona emirler verdi.
Sağlıklı
ve yeterli zekası olan bir kişi bu durumda bir hayal görüp
göremediğinden şüphe eder.
Ve
bunu sınamak ister.
Gider
başkalarına da sorar siz de gördünüz mü siz de duydunuz mu
diye.
Burada
yapılan gözlemin yerel mi genel mi yoksa evrensel mi olduğunun
sınanmasından ibarettir.
Aynı
gözlemi herkes her zaman her yerde yapıyorsa bu evrensel bir
gerçekliğin işareti olarak kabul edilir.
Aksi
halde tek bir kişinin sadece kendine has gözlemlerini halusinasyon
en iyimser ihtimalle yetersiz veri olarak kabul etmek gerekecektir.
Neketim
gerçekte bir şiforen olduğu halde dünyanın sayılı
matematikçilerinden sayılan Oyun Kuramının kurucusu John Nesh
böyle yapmaktaydı.
Gündelik
yaşamında sürekli halusinasyon gören bu bilim adamı
gördüklerinden şüpheye düştüğü her durumda yanındakilere
soruyordu.
Sen
de görüyor musun?
Herkes
görüyorsa sorun yoktu tek kendisi görüyorsa halusinasyon kabul
ediyordu.
Hastalıklı
bir beyinin ürettiği gerçek üstü bir dünya ve gerçek dünyanın
yarattığı karmaşadan kurtulmanın en sağlam yolunu bulmuştu.
Bir
başka bilimsel metod ise deneydir.
Bu
kısaca belirlenmiş şartlarda tekrar tekrar gözlem yapmak
demektir.
Bu
şekilde şartları değiştirerek gözlemin şartlardan ne şekilde
etkilendiğini anlarsınız.
DENEY
VE GÖZLEM BİLİMSEL METODOLOJİNİN EN
TEMEL VE AYRILMAZ PARÇALARIDIR.
Deney
ve gözleme dayanmayan her türlü tez ve hipotez kabul edilmez.
Eğer
çelişkiler de varsa yaşanan kişisel deneyimleri sanrı olarak
kabul etmekten başka çare yoktur.
Şizofreni
malesef çok yaygındır.
Dünya
oranı genel olarak % 0 46 -%0 92 olarak kabul
edilmekte.
Bir
de bireylerin hayatlarına farklı derecelerde etkide bulunan
psikotik bozukluklar (şizofreni ve diğer psikotik bozukluklar
affektif psikozlar madde
kullanımına
ya da tıbbi duruma bağlı psikotik bozukluklar) vardır.
Bunların
toplumun %3.5’ini etkilediğini göstermiştir.
Ve
hastalık değil ama bireysel varyasyon sayılan şizoid kişilik
vardır.
Demek
ki kabaca toplumun % 5’i ömrü boyunca ya kalıcı ya
geçici olarak gerçekle bağını değişik seviyelerde
yitirmektedir.
İşte
sorunun temelinde bu yatmaktadır.
Bazı
insanlar kişisel deneyimlerini evrensel bir gerçeklik
zannetmektedir.
İşin
kötüsü bunların başkalarını inandırma ve etkileme kabiliyeti
de vardır.
Özellikle
şizofreninin temel komponentlerinden birisi olan paranoya toplumları
en çok etkileme potansiyeli olan arızadır.
Biz
buna paylaşılmış paranoya deriz.
Sağlam
insanlar şizoid bir etkilenme içine girerler.
Şizoid
değişikliklerin bir zeka anomalisi olmadığına dikkat çekmek
isterim.
Çok
zeki insanlar olabilirler.
İnsan
üstü sayılabilecek bazı yetenekleri dahi olabilir.
Doğru
düşünme tekniğini bilmeyen önem vermeyen kişiler açısından
çok ikna edici argumanlar önü sürebilirler.
Gerçekle
hayali çok uygun şekilde harman edebilirler.
Din
mitoloji bunlar açısından sonsuz imkan sağlayan bir vasattır.
Bu
nedenle şizofrenler arasından peygamberler toplumları ciddi
şekilde etkileyen sivil toplum önderleri çıkmıştır.
Bir
toplumda önderlik kabiliyeti kazanmış şizofrenlerin güç ve
etkinliği ne kadar geniş ve derinse zarar o derece büyük ve ağır
olur.
Sonuçta
şizofren lider müritlerine ve halkına gerçekle bağını yitirmiş
gerçek üstü bir dünyayı anlatmakta ve onları buna
inandırmaktadır.
Ve
taktir edersiniz ki her türlü sanrı hayal ve halusinasyon gerçeğin
sert kayalarına çarptığında dağılıp çökmeye mahkumdur.
İşte
biz bu yüzden her türlü tezimizi ve hipotezimizi deney ve gözlem
yöntemiyle gerçeğin imtihanından geçiririz.
Şizoid
fikirler peşine takılmış toplumarda da benimsenmiş gerçek üstü
ideal ve fikirlerin gerçeğin imtihanından geçemediği hallerde
yaşanan şey toplumsal bir fiyasko bir hezimet bir toplumsal rezalet
halidir.
Aydın
olanlara düşen rol işte bu noktada ortaya çıkar.
Toplumu
etkileme kapasitesi olan şizoid(gerçeküstü) fikirelere karşı
toplumu uyarmak aydının görevidir.
Aydın
açsından çoğunluk değil doğruluk önemlidir.
Doğruluğun
miyarı ise bellidir.
Bu
tezin deney ve gözlemle sınamasından ibarettir.
Sosyolojik
tez ve hipotezlerde de aynı yöntem uygundur ve kullanılır.
İnsanlık
tarihi sürekli olarak devam eden bir deney ve gözlem ortamıdır.
İdealde
sosyolojik anlamda söylenecek her sözün insanlık tarihinde bir
karşılığı olmalıdır.
Tamamıyla
yeni sosyolojik fikirler pilot toplumsal deneylerle desteklenmelidir.
Din
olgusu tarihsel bir olgudur.
Ve
ne yazık ki zaman içinde daha üstün toplumsal araçlar
belirmiştir.
Binlerce
yıllık insanlık tecrübesi ise karşımızda yatıp durmaktadır.
Din
olgusuyla insanlığın girdiği yanlış yollardan oluşan
kütüphaneler dolusu veri vardır.
Ve
tam tersine aklı ve gerçek bilgiyi önceleyen toplumsal
deneyimlerin başarısına ilişkin de çok fazla veri vardır.
Netekim
islam alemi denilen alemde toplumuna göre 1000-1500 yıldır
yaşanan deneyimler tam bir rezalet fecaat hezimet halinin
ifadesidir.
Din
yoldan çıkmış bilimdir.
Bilim
doğru yolda gelişmiş dindir.
Din
aynı zamanda bir tür sahte bilimdir.
Tıpkı
astroloji nümeroloji simya ilüsyon gibi gerçeğin bir
karikatüründen ibarettir.
Bir
çıkmaz yoldur aynı zamanda.
Bir
toplum din denilen batak alanda ne kadar derine girmişse o çıkmazda
o kadar geri dönülmez şekilde ilerlemiş olur.
|