|
MİRAÇ KANDİLİ ASLINDA NEYDİ BİR BAKALIM ŞİMDİ.Nedir nasıl bir şeydir biliyor musunuz? Okuyun da öğrenin. Büyüklere masallar... İmam hatiplerde işin imam ve iman tarafında kimse yok. Herkes hatip olma sevdasında. Peki halkın beklentisi nedir? Dinini bilen imanı kuvvetli evlatlar yetiştirmek değil mi? Neden kimse halka Miraç Hadisesini anlatmıyor?
Bakın herkes birbirinin Miraç Kandilini kutluyor. . Kutluyor ama neyi kutluyor? Miraç Hadisesinde gerçekte ne oldu bunu bilen yok. Bir peygamber Allahla görüşmeye gidiyor taaa 200 ışık yılı yani astronomik ölçekte yakın sayılabilecek uzakta bir yıldıza gidiyor. Burak adında meleğe benzer kanatlı bir ata biniyor. Göğün bütün katlarını geçiyor. Bütün eski peygamberlerle hasbıhal ediyor onlara imamlık ederek ikişer rekat namaz kılıyor. Cenneti ve cehennemi görüyor. Şakası yok yalanı yok. Bu konuda hem ayetler hem de hadisler var.
Hem iman edeceksin hem iman ettiğini bilmeyeceksin hem iman ettiğini sana anlatanları dinlemeyeceksin konuşulmasına dahi tahammül etmeyeceksin. Susacak susturacaksın. Sonra da ben halis Müslümanım diye ortalarda dolanacaksın. Olmaz öyle şey. Oraj POYRAZ ( 0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc ) YUSUF SIDDIK : İSRA VE MİRAÇ MUCİZESİHem Kur'an'ın hem de bütün sahih hadis ve tarih kaynaklarının haber verdikleri; Peygamberimizin (asm) en büyük mucizelerinden birisi de İsra ve Miraç mucizesidir. Biz burada ilk önce Kur'an'daki ilgili ayetlerden ve sahih kaynaklardaki hadislerden ve rivayetlerden İsra ve Miraç mucizesinin nasıl gerçekleştiğini anlatacak ardından ise bu mucize ile ilgili akla gelebilecek bazı soruların cevaplarını vereceğiz. Kelime anlamı olarak "isra" gece yürüyüşü gece yolculuk etmek[1] "miraç" ise yükselmek yükseğe çıkmak anlamlarına gelmektedir. [2] İsrâ ve Mirac hadisesi Efendimizin (asm) peygamberliğinin on ikinci yılında[3] Mekke'de vuku bulmuştur. [4] Hadise özetle şöyle cereyan etmiştir: Receb ayının 27. Gecesi[5] Cenab-ı Hakk'ın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz (asm) Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksâ'ya oradan semaya yüce âlemlere İlâhî huzura yükselmiştir. İsra ve miraç mucizesinin nasıl gerçekleştiği Kur'an'da İsra ve Necm surelerinde anlatılmıştır. İlgili ayetler şöyledir: "Bir gece kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammedi Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren O zatın şanı ne yücedir! Bütün eksikliklerden uzaktır O! Gerçekten her şeyi işiten her şeyi gören O'dur. "[6] "O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O'nun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi O'nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü. Sidre-i Müntehâ'da gördü. Ki onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü. "[7] MİRAÇ NASIL OLDU?Hazreti Peygamber (asm) Mescid-i Haram'dan (Mekke'den) Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi. [8] Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın (as) makamına uğradı orada iki rekât namaz kıldı [9] daha sonra Mescid-i Aksâ'ya geldi. [10]Orada içlerinde Hazreti İsa Hazreti Musa ve Hazreti İbrahim'in de (Aleyhimüsselam) bulunduğu peygamberler topluluğu kendisini karşıladı. [11] Hazreti Muhammed (asv) bu peygamberlere imam olarak onlara iki rekat namaz kıldırdı. [12] Bu hadiseden sonra Hazreti Peygamber'e (asm) iki kap getirildi ki; kabın birisinde şarap diğerinde süt vardı. [13] "Bunlardan hangisini istersen al!" denildi. [14] Peygamberimiz (asm) sütü seçti. [15] Cebrail (as) Peygamberimiz'e (asm): "Sen fıtratı seçtin[16] eğer sen şarabı almış olsaydın senden sonra ümmetin azardı. [17]Sütü tercih etmekle sen de fıtrata yöneltildin ümmetin de fıtrata yöneltildi. Şarap size haram kılındı!" dedi. [18] Semanın bütün tabakalarına uğradı. [19] Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem Hz. Yahya ve Hz. İsa Hz. Yusuf Hz. İdris Hz. Harun Hz. Musa ve Hz. İbrahim (Aleyhimüsselam ecmain) gibi peygamberlerle görüştü Onlar kendisine "Hoş geldin!. . " dediler tebrik ettiler. [20] Sonra her gün yetmiş bin meleğin ziyaret ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret etti. [21] Bundan Sonra Hz. Cebrail (as) ile birlikte sidretü'l-müntehâ'ya geldiler. [22] Sidretü'l-müntehâ; kökü altıncı kat gökte ve gövdesi dalları yedinci kat göğün üzerinde gölgesiyle bütün gökleri ve cenneti gölgeleyen yaprakları fil kulakları gibi meyveleri küpler kadar bir ağaçtır. [23] REFREF VE ÖTELER ÖTESİNDEKİ BULUŞMACebrail (as) Peygamberimiz'i (asm) yukarı götüre götüre nihayet (kaza ve kaderi yazan) kalemlerin cızırtılarını işitecek kadar yüksek bir yere çıkardı. [24] Peygamberimiz (asm); cennetten yemyeşil bir Refref (ipek döşek)'in birden ufku kapladığını gördü. Peygamberimiz (asm) onun (Refref'in) üzerine oturdu. [25] Cebrail (as) Peygamberimiz'den (asm) ayrıldı. Peygamberimiz (asm); Aziz ve Cebbar olan Rabbine yükseltilip yaklaştırıldı. [26] Peygamberimiz (asm) Yüce Rabbinin: "Korkma ya Muhammed Yaklaş!" buyruğunu işitmeye başladı. Nihayet hiçbir kimsenin hiçbir zaman erişememiş olduğu yakınlık makamına İlahî kabule İlahî ikram ve ihsana nail oldu![27] İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (asm): "Ben Yüce Rabbimi gördüm!" buyurmuştur. [28] Peygamberimiz (asm) Miraç'ta Cenab-ı Hakk'a selam yerine bütün mahlukatın ibadetlerini hediye etmiştir. Efendimizin (asm) Cenab-ı Hak ile olan bu konuşması bütün müminlerin miracı olan namazlarında okudukları tahiyyatın sözlerinden oluşmaktadır. Bu konuşmanın meali şöyledir: Peygamberimiz (asm) Cenab-ı Hakk'a hitaben: "Bütün tahiyyeler bütün mübarek şeyler bütün salâvat ve duâlar ve bütün kelimat-ı tayyibe Allah'a mahsustur. "[29] şeklinde hitab vermiştir. Bunun anlamı"Bütün varklıkların halleriyle ve dilleriyle yapmış oldukları ibadetleri ve tesbihlerini bütün çekirdekler ve nutfeler gibi mübarek şeylerin fitri mübarekliklerini ve tesbihlerini bütün insanlar gibi şuurlu varlıkların ibadetlerini ve bütün peygamberler ve kamil insanlar olan evliyaların asfiyaların ibadetlerini ve tesbihlerini onların namına sana hediye ediyorum; sana mahsustur. " demektir. Bu selamın üzerine Cenab-ı Hak da Resulüne (asm): "Selâm olsun sana ey Peygamber!" şeklinde mukabele de bulunmuştur. Bunun üzerine Allah Resulü (asm) de: "Bize ve Allah'ın salih kullarına selâm olsun. " şeklinde cevap vermiştir. Bu konuşmaya sidretü'l-müntehada tanık olan Cebrail (as) da Allah'ın şahitlik etmesini emretmesi üzerine "Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına şehadet ederim. Ve Muhammed'in (asv) Allah'ın elçisi olduğuna da şehadet ederim. " diyerek şehadet etmiştir. [30] Miraç'ta cereyan eden bu karşılıklı sohbetteki sözlerin müminlerin miracı hükmünde olan namazda okunması sünnettir. Bu şekilde her mümin bütün şuurlu ve şuursuz mahlukatın ibadetlerini kendi ibadeti içerisinde Cenab-ı Allah'a takdim etme şerefine ulaşmış olur. MİRAC'TA PEYGAMBERİMİZE VERİLENLERPeygamberimiz'e (asm) Mirac mülakatı sonunda şu üç şey verildi: 1. Elli vakit namaz sevabına denk beş vakit namaz verildi.2. Bakara sûresinin son iki âyeti verildi.3. Peygamberimiz'in (asm) ümmetinden olup da Allah'a şerik koşmayanlardan mukhimat (büyük günahlar) bağışlandı. [31]Nitekim bir hadiste bu hediyeler şöyle ifade edilmiştir: "…Miraçta Hz. Peygamber (a.s.m)'e şu üç şey verildi: Beş vakit namaz verildi Bakara Suresinin son kısmı (Amenerresul) verildi ve bu ümmetten Allah'a şirk koşmadan ölen kimsenin günahlarının bağışlanacağı hususu (söz verildi). " (bk. Müslim İman 279). Bu müjde hiç bir müminin cehenneme girmeyeceği anlamında değildir. Her günahın affedilebileceğini ve eğer günahkar olsa bile iman ile ölmüşse cehennemde ebedi kalmayacağını bildirmektedir. Sevabı günahlarından çok olan müminler direk cennete gideceklerdir. Günahı ağır basanlar ise bu günahlardan temizlenmek için cehennemde bir müddet kaldıktan sonra tekrar cennete gireceklerdir. Yüce Allah: "Yâ Muhammedi Bu namazlar her gün ve gecede beş namazdır! Amma her namaz için on sevab vardır! Bu yine elli namaz demektir. [32] Bende söz bir olur değişmez![33] Her kim bir hayr işlemek ister ve onu yapmazsa o kimseye (bu iyi niyetinden dolayı) bir sevab yazılır yaparsa on sevab yazılır. Her kim de bir kötülük yapmak ister onu yapmazsa ona bir şey yazılmaz. O kötülüğü yaparsa bir günah yazılır!" buyurdu. [34] Bakara sûresinin son iki ayetinde de meâlen şöyle buyurulur: "O Peygamber de kendisine Rabbinden indirilene iman etti mü'minler de (iman ettiler). Onlardan her biri: Allah'a Allah'ın meleklerine Allah'ın kitablarına Allah'ın peygamberlerine inandı. Peygamberlerin hiçbirini diğerlerinin arasından ayırmayız! (Hepsine inanırız. ) Dinledik! (Emrine) itaat ettik! Ey Rabbimiz! Mağfiretini dileriz! Son varış(ımız) ancak Sanadır! dediler. Allah hiçbir kimseye gücünün yettiğinden başkasını yüklemez. (Herkesin) kazandığı (hayır) kendi yararınadır. Yaptığı (şer) de kendi zararınadır. Ey Rabbimiz! Unuttuk yahut yanıldık ise bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz! Bizden önceki(ümmet)lere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme! Ey Rabbimiz! Takat getiremeyeceğimizi bize yükleme! Bizden (sâdır olan günahları) sil bağışla! Bizi affet! Bizi esirge! Sen bizim Mevlâmızsın! Artık kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et!"[35] Mukhimat; insanı cehenneme sürükleyen büyük ve tehlikeli günahlar demektir. [36] Peygamberimiz (asm) bir gün: "İnsanı helake sürükleyen yedi şeyden sakınınız!" buyurmuştu. "Yâ Rasûlallah! Nedir bu tehlikeli şeyler?" diye sordular. Peygamberimiz (asm): "Allah'a şerik koşmak Sihir (büyü) yapmak Yüce Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı nefsi haksız yere öldürmek Faiz yemek Yetim malı yemek Savaş meydanından kaçmak Zinadan korunan böyle bir şey hatırından bile geçmeyen Müslüman kadınlarına zina isnad etmektir!" buyurdu. [37] PEYGAMBERİMİZ'E (ASM) CENNETİN GÖSTERİLİŞİYüce Allah Peygamberimiz'e (asm) vahyedeceğini vahyettikten sonra Peygamberimiz (asm) Cebrail (as) tarafından cennete götürüldü. [38] Cennetin eni göklerle (altlarındaki) yer kadar olup. [39] Peygamberimiz (asm) orada: İnciden yakuttan zebercetten . . köşkler [40] cennetin toprağını da misk kokar bir halde buldu. [41] Peygamberimiz (asm) cennette; iki yanında içi boş inciden yapılmış kubbeler (kubbeli evler) dizili bir ırmak da gördü[42] ki inci yakut çakılları ve misk üzerinde akıp gidiyordu. [43] Peygamberimiz (asm): "Ey Cebrail! Nedir bu?" diye sordu. Cebrail (as): "Bu sana Yüce Allah'ın vermiş olduğu Kevser ırmağıdır!" dedi. Kevser ırmağının suyu da baldan daha tatlı ve sütten daha ak idi. [44] PEYGAMBERİMİZ'E (ASM) CEHENNEMİN GÖSTERİLİŞİPeygamberimiz (asm); dünya semasında kendisini güler yüzle karşılayan melekler arasında yüzü hiç gülmeyen cehennemin bekçisi Malik adındaki bir melekle de karşılaşmıştı. Peygamberimiz (asm) onun kim olduğunu Cebrail (as)'dan sorup öğrenince Cebrail (as)'a: "Cehennemi bana göstermesini ona emretmez misin?" diye sormuştu. Cebrail (as) da: "Olur!" diyerek cehennemin bekçisi Malik'e: "Ey Malik! Muhammed'e (asm) cehennemi göster!" demişti. Malik; cehennemin üzerinden örtüsünü açınca cehennem öyle kaynamaya ve kabarmaya başladı ki Peygamberimiz (asm) onun gördüğü her şeyi yakalayıp yakıvereceğini sandı. Hemen Cebrail (as)'a: "Ey Cebrail! Malik'e emret de onu yerine geri çevirsin!" buyurdu. Cebrail (as) da cehennemi yerine çevirmesi için Malik'e emretti. O da cehenneme: "Sakin ol!" dedi. Cehennem çıkmış olduğu yerine girince Malik onun üzerine örtüsünü tekrar örttü. [45] Peygamberimiz (asm); cehennemdeki susuzluk azaplarını azap zincirlerini azap yılan ve akreplerini oradaki azaplardan daha bazılarını da gördü. [46] Peygamberimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: "Eğer benim bildiğimi sizler de bilmiş olsaydınız muhakkak ki pek az güler ve çok ağlardınız!"[47] PEYGAMBERİMİZ'İN (ASM) MEKKE'YE DÖNÜŞÜPeygamberimiz (asm) Mekke'ye dönmek üzere Beytü'l-Makdis mescidinin kapısına bağladığı Burak'a binip Mekke'ye döndü. Peygamberimiz AIeyhisselamın İsrâ ve Miracı bir gece içinde yatsı namazı ile sabah namazı arasında vuku buldu. [48] ABDULMUTTALİB OĞULLARININ PEYGAMBERİMİZ'İ (ASM) ARAMAYA ÇIKIŞLARIAbdulmuttalib oğulları İsrâ ve Mirac gecesinde Peygamberimiz (asm)'ı bulamayınca aramaya çıkmışlardı. Hatta Hz. Abbas Zîtuvâ'ya kadar gitti. Oralarda yüksek sesle: "Yâ Muhammed! Yâ Muhammed!" diyerek bağırdı. Peygamberimiz (asm): "Lebbeyk! = Buyur!" diye karşılık verince Hz. Abbas: "Ey kardeşimin oğlu! Sen kavmini geceden beri zahmet ve meşakkate soktun!? Nerede idin?" dedi. Peygamberimiz (asm): "Beytü'l-Makdis'e gittim. " buyurunca Hz. Abbas: "Bu gecenin içinde mi?" diye sordu. Peygamberimiz (asm): "Evet. Bu gecenin içinde gidip geldim!" buyurunca Hz. Abbas: "Her halde senin başına ancak hayır gelmiş olmalıdır!" dedi. Peygamberimiz (a.s. ): "Benim başıma hayırdan başka bir şey gelmemiştir!" buyurdu. [49] Sabah olunca Kabe'nin yanında Mekkelilere Miraçı anlattı. [50] Onlar Peygamberimiz (asm)'den delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam da onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için Mekke dışına çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber verdiği gibi gördüler ama iman nasip olmadı. [51] Ama yine de Peygamberimiz (asm)'den üst üste Miraç'a çıktığına dair delil istediler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs'e Mescid-i Aksâ'ya uğradığını anlatınca Kureyşliler "Bir ayda gidilebilen bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?" diye itiraz ettiler; ardından da Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar "Mescid-i Aksâ'yı bize anlatır mısın?" diye Peygamberimize (asm) soru yönelttiler. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı: "Onların yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana 'Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?' diye sordular. Halbuki ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım. " Bunun üzerine müşrikler:"Vallahi dos doğru tarif ettin. " dediler ama yine de iman etmediler. [52] O esnada Hz. Ebû Bekir (ra) çıkageldi müşrikler durumu ona haber verdiler. Hz. Ebû Bekir (ra) "Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız şeksiz şüphesiz doğrudur. " diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir (ra) "Sıddîk tereddütsüz inanan" unvanını aldı. [53] PEYGAMBERİMİZ (ASM) MİRAC'A NEDEN ÇIKTI?Bir padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri bir vatandaşla telefon ederek küçük bir meseleyi görüşmesidir. Diğeri de devlet başkanı halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması sohbet etmesi onun aracılığı ile ferman yayınlamasıdır. Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakk'ın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri özel ve cüz'i diğeri de geniş ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakk'ın bazı velilerle özel ve cüz'i anlamda ilham etmesi birinciye örnektir. Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücelikte kâinatın Rabbine bütün varlıkların Yaratıcısı olarak Cenab-ı Hakk'ın sohbetine müşerref olması ise ikinci ve mükemmel olanına misaldir. Peygamber Aleyhissalâtu Vesselamın elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakk'a diğeri de Hakk'tan halka. Birisi Mirâcın bâtıni tarafı olan velayet yönüdür diğeri de zahiri tarafı olan risalet yönüdür. Yani Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakk'ın huzuruna çıktı; başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet kulluk tesbih ve zikirlerini toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz etti. Bu yönüyle Miraç halktan insanlardan varlıklardan Hakk'a bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakk'ın biz kullarından istediklerini emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi... PEYGAMBERİMİZ (ASM) ALLAH İLE NASIL GÖRÜŞEBİLİR?Soru: "Bize her şeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakk'a binlerce senelik mesafeyi aşarak yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Rabbi ile görüşmesi ne demektir?" Cenab-ı Hak her şeye her şeyden daha yakındır fakat her şey O' na sonsuz şekilde uzaktır. Meselâ güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir. Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz. Oysa güneş bize 150.000.000 km. uzaklıkta bulunuyor hiçbir şekilde ona yanaşamayız. Güneşe bir derece yaklaşmak için ancak Ay kadar büyümek lazım; bu da mümkün değildir. Bu misalde olduğu gibi gerçek anlamda Cenab-ı Hak her şeye yakındır ama her şey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Cenab-ı Hakk'ın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi geçerek Miraç'a yükselmiş; bütün manevi mertebeleri aşarak huzura varmıştır. BİR İNSAN NASIL GÖKLERE ÇIKABİLİR?Soru: "Bunun bir örneği var mıdır? Bir uçak ancak 10.000-15.000 metre yukarı çıkabiliyor bir uzay gemisi ancak Ay'a ve Venüs'e ulaşabiliyor. Bir insan birkaç dakika gibi kısa bir sürede milyonlarca metre uzaklara nasıl gidip gelebilir?" Yerküremiz yani Dünyamız yaklaşık yüz seksen saatlik bir mesafeyi bir dakikada döner yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir kudret bir insanı Arş-ı Âlâya getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır cisim olan dünyayı gezdiren bir hikmet bir insan bedenini şimşek gibi Rahman'ın Arşına çıkaramaz mı? PEYGAMBERİMİZ (ASM) SADECE RUHUYLA GİTSE OLMAZ MIYDI?Soru: "Öyleyse neden Miraç'a çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve kalbi ile gitse yetmez miydi?" Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek insanlığın amel ve ibadetlerinin âhiretteki neticesini bildirmek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamı oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil bu seyahate bedeninin de iştirak etmesi gerekir. Görünen âlemin anahtarı olan gözünü işitilen âlemin anahtarı olan kulağını Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi ruhunun sayısız görevlerini üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan mübarek bedenini Arşa kadar çıkarması akıl ve hikmet gereğidir. Zaten Cenab-ı Hak cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık etmektedir. Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle birlikte olacaksa Cennetü'l-Me'vâ'nın gövdesi olan sidretü'l-müntehaya Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın bedeninin ruhuna arkadaşlık etmesi hikmetin tâ kendisidir. Peygamberimiz (asm) Miraç'a sadece ruhen çıkmış olsaydı zaten mucize olmazdı. Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor. PEYGAMBERİMİZ (ASM) KISA ZAMANDA NASIL GİDİP GELDİ?Soru: "Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün müdür?" Cenab-ı Hakk'ın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin hızı ile ışığın hızı elektriğin hızı hatta ruhun ve hayalin hızı birbirinden bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden farklıdır. Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 340 m/sn'dır. Acaba Peygamberimizin (asm) lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması ruh hızında hareketi nasıl akla ters gelebilir? Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki bir yıllık iş görebilir. Hatta bir dakikada insanın gördüğü rüyayı rüyada işittiği sözleri konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün belki daha fazla bir zaman gerekir. Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor birisine bir gün diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir. İşte Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam şimşek gibi Kudüs'e gider. Oradan da bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbi ile sohbet şerefine erer Onun cemalini görür emirlerini alıp dönüp gelir. MİRAÇ'IN BENZERİ BİR OLAY VAR MIDIR?Soru: "Peygamberimizin (asm) Miraç'a çıkması mümkündür. Fakat her mümkün gerçekleşmiyor. Bunun bir benzeri var mı ki kabul edelim?" Miraç'ın çok örnekleri vardır: Bir insan gözüyle bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir. Bir bilim adamı astronomi kanunlarına binerek tâ yıldızların arkasına bir dakikada gidebilir. İman sahibi her insan namazın hareketlerine düşüncesini bindirerek bir çeşit Miraç ile kâinatı arkasına alarak İlâhî huzura girebilir. Kalb gözü açık bir veli İlâhî sırlara kırk günde ulaşabilir. Hattâ Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi bazı evliyanın bir dakikada Arş-ı Âlâ'ya kadar ruhen çıktıkları bildiriliyor. Yine nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Arş'a Arş'tan yeryüzüne gidip geliyorlar. Cennette cennet ehli müminler cennet bahçelerine kısa bir zamanda çıkabiliyorlar. Bu kadar örnekler gösteriyor ki bütün evliyanın sultanı bütün müminlerin imamı bütün cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin makbulü olan Peygamber Efendimizin (asm) bir anda Miraç'a çıkması dönmesi bütün yüce âlemleri gezip görmesi gayet makuldür ve şüphesizdir. MİRAÇ İLE GELEN HEDİYELERYukarıda Miraç hadisesinin nasıl vuku bulduğunu anlatırken rivayetlerdeki Miraç ile bize verilen hediyelerden bahsetmiştik. Bu hediyelerin bizler için önemini burada birkaç madde halinde özetlemek istiyoruz: Birincisi: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini gözleriyle gördü. Melekleri cenneti âhireti hattâ Cenab-ı Hakk'ın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı aksi beyanı olmayan o Yüce İnsan (asm) mümin ruhlara manen şöyle diyordu: "Sizin inandığınız melekleri âhireti Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır mevcuttur; tereddüt ve şüphe etmeyiniz. " Böylece müminler sonsuz bir imana ermenin saadetine kavuştular. İkincisi: İnsan her şeyi merak ediyor. Uzayda hayat var mı yok mu diye araştırıyor. Halbuki uzaydaki en büyük yıldızlar O Ezelî Sultan'ın memleketinde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor. Hakiki müminler de bu merak duygusunu doğru kullanarak şöyle düşünüyorlar: "Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak bizden ne istiyor anlasaydık. " derken İki Cihan Serveri (asm) yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanı'nın razı olacağı amelleri Miraç meyvesi olarak getirdi ve insanlığa hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâm'ın diğer esasları ve ibadetleridir. Üçüncüsü: Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin anahtarını alıp getirmiş cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Peygamber Efendimiz (asm) kendi gözüyle cenneti görmüş sonsuz saadetin varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray verilse ne kadar sevinir. Aynen öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir. Dördüncüsü: Peygamber Efendimiz (asm) Miraç'ta Cenab-ı Hakk'ın cemalini görme nimetini tattı. Bu manevi nimetin cennette müminlere de nasip olacağı müjdesini verdi. "Bulutsuz berrak bir mehtap gecesinde ay nasıl görünüyorsa bulutsuz bir günde güneş nasıl görünüyorsa müminler de cennette Rablerini öyle apaçık göreceklerdir. "[54] buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hediye olarak getirdi. Beşincisi: İnsan kâinatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibi'nin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraç ile anlaşıldı. Kâinata nispetle küçük bir varlık zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere "Sen paşa oldun. " dense ne kadar sevinir. Öyle de âciz fani devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana birden "Sonsuz ve baki bir cennette Rahman ve Rahîm olan Allah'ın rahmetine gireceksin. " dendiğinde o insan ne kadar büyük bir mevki ve makama çıkar. Cennette hayal hızında ruh genişliğinde akıl akıcılığında kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakk'ın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Hakk'ın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle bir insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi? Miraç'ın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir. KAYNAKLAR:[1]Feyruz Abadi Kamûsu'l-muhit c. 4 s. 343. [2]İbn Esir Nihâye c. 3 s. 203. [3]Ebu'l-Ferec İbn Cevzî el-Vefa c. 1 s. 218; İbn Seyyid Uyûnu'l-eser c. 1 s. 1 48; Bedrüddin Aynî Umdetu'l-Kârî c. 4 s. 39; Diyarbekrî Hamîs c. 1 s. 306. [4]İbn Sa'd Tabakât c. 1 s. 214; Belâzurî c. 1 s. 255; Beyhakî c. 2 s. 354; İbn Abdilberr c. 1 s. 40; Ebu'l-Ferec c. 1 s. 219; İbn Esir Kâmil c. 2 s. 51; Kurtubı Tefsîr c. 15 s. 216; İbnSeyyid c. 1 s. 148; Ebu'l-Fidâ Tefsîr c. 3 s. 22; Bedrüddin Aynî Umde c. 4 s. 39. [5]Ebu'l-Ferec c.1 s. 219. [6]İsra 17/1. [7]Necm 53/7-18. [8]Ahmed b. Hanbel c. 3 s. 148; Buhârî c. 4 s. 248; Müslim c. 1 s. 145; Tirmizî c. 5 s. 301; Beyhakî c. 2 s. 362-363; Begavî c. 2 s. 177; İbn Esîr Câmiu'l-usûl c. 12 s. 53; Ebu'l-Fidâ c. 3 s. 8. [9]Mesâf Sünen c.1 s. 221-222; İbn Esîr Kâmil c. 2 s. 52; Ebu'l-Fidâ Tefsîr c. 3 s. 6. [10]Nesâî c. 1 s. 222; Kadı lyaz c. 1 s. 136. [11]İbn Sa'd Tabakât c. 1 s.214; Ebu'l-Fidâ el-Bidâye ye'n-nihâye c. 3 s. 109-110. [12]İbn İshak İbn Hişam c. 2 s. 39; Ebu'l-Fidâ c. 3 s. 110. [13]İbn İshak İbn Hişam c 2 s. 39; Abdurrezzak Musannef c. 5 s. 329; İbn E bi Şeybe Musannef c. 14 s. 302; Ahmed b. Hanbel Müsned c. 3 s. 148; Buhârî Sahih c. 4 s. 141; Müslim Sahih c. 1 s. 145; Tirmizî Sünen c. 5 s. 300; Dârımf Sünen c. 2 s. 36; Belâzurî Ensâbu'l-eşrâf c. 1 s. 256; Taberî Tefsir c. 15 s. 15; Beyhakî Delâil c. 2 s. 387; Kadı Iyaz c. 1 s. 136; İbn Esîr Câmiu'l-usûl c. 12 s. 53; İbn Esîr Kâmil c. 2 s. 52; İbn Seyyid c. 1 s. 144; Zehebî Târîhu'l-islâm s. 244 Ebu'l-Fidâ c. 3 s.109-110. [14]Abdurrezzak.c. S s. 329; Ahmed b. Hanbel c. 2 s. 282; Buharı c. 4 s. 141; Tirmizî c. 5 s. 300; Tabeıf Tefsir c.1 5 s. 12. [15]İbn İshak İbn Hişam c. 2 s. 39; Ebu'l-Fidâ c. 3 s. 110. [16]Müslim Sahîh c. 1 s. 145; İbn Esîr Câmiu'l-usûl c. 12 s. 53; İbn Seyyid Uyûnu'l-eser c. 1 s. 144. [17]Abdurrezzak c. 5 s. 330; Ahmed b. Hanbel c. 4 s. 141; Tirmizî c. 5 s. 300; Taberî Tefsîr c. 1 5 s. 15; Beyhakî c. 2 s. 357; İbn Esir c. 2 s. 52; Zehebî s. 244. [18]İbn İshak İbn Hişam c. 2 s. 39; Taberî Tefsîr c. 15 s. 15; Ebu'l-Fidâ c. 3 s. 110. [19]İbn İshak İbn Hişam Sîre c. 2 s. 45; Taberî Tefsîr c. 15 s. 14; Ebu'l-Fidâ el-Bidâye ve'n-nihâye c. 3 s. 111; Kastlânî Mevâhibu'l-ledünniye c. 2 s. 24. [20]İbn Ebi Şeybe c. 14 s. 303; Ahmed b. Hanbel c. 3 s. 148; Müslim Sahîh c. 1 s. 146; Beyhakî Delâilü'n- nübüvve c. 2 s. 383; Begavî Mesâbîhu's-sünne c. 2 s. 179; Kadı lyaz eş-Şifâ c. 1 s. 137; İbn Esîr Musannef Câmiu'l-usûl c. 12 s. 53; İbn Seyyid Uyûnu'l-eser c. 1 s. 144. [21]İbn Ebi Şeybe Musannef c. 14 s. 303-304; Ahmed b. Hanbel Müsned c. 3 s. 148-149; Müslim Sahîh c. 1 s. 146-147; Beyhakî Delâilü'n-nübüvve c. 2 s. 384; Begavî Mesâbîhu's-sünne c. 2 s. 179; Kadı lyaz eş-Şifâ c. 1 s. 137; İbn Esîr Câmiu'l- usûl c. 12 s. 53-54; İbn Seyyid Uyûnu'l-eser c. 1 s. 144. [22]Ahmed b. Hanbel c. 4 s. 207-208; Buhârî Sahih c. 4 s. 249. [23]İbn Ebi Şeybe c. 14 s. 304; M üslim c. 1 s. 146; Taberî c. 27 s. 54; Beyhakî c. 2 s. 384; Kadı lyaz eş-Şifâ c. 1 s. 137; İbn Esîr Câmiu'l-usûl c. 12 s. 54; İbn Seyyid c. 1 s.144; Zehebî s. 266. [24]İbn Sa'd. Tabakâtü'l-kübrâ. c. 1 s. 213; Buhârî Sahih c. 1 s. 92; Müslim Sahih 11 s. 149; Beyhakî c. 2 s. 381; Kadı lyaz c. 1 s.140 148; İbn Esîr c. 12 s. 56; İbn Seyyid c. 1. S.145; Zehebî s. 254. [25]Ahmed b. Hanbel c. 1 s. 449; Buhârî c. 6 s. 51; Taberî c. 27 s. 57 Beyhakî c. s. 372; Kurtubî c. 17 s. 98. [26]Buhârî c. 8 s. 204; Taberî c. 27 s. 45; İbnEsîr c. 12 s. 51; İbn Kayyım Zâdü'l-Mead c. 2 s. 53; Kurtubî c. 17 s. 98; Zehebî s. 267; E bu'l-Fidâ el-Bidâye ve'n-nihâye c. 3 s. 112. [27]Kadı lyaz c. 1 s. 160; Diyarbekrî c. 1 s. 312. [28]Kadı lyaz c. 1 s. 163. [29]Buhari Ezân: 148 150; el-Amel Fi's-Salât: 4 İsti'zân: 3 28 Da'avât: 16 Tevhîd: 5; Müslim Salât: 56 60 62; Ebû Dâvud Salât: 178; Tirmizî Salât: 100 Nikâh: 17; Nesâî Tatbîk: 23 Sehv: 41 43-45 56 100-104; İbn-i Mâce İkâme: 24; Nikâh: 19; Dârimî Salât: 84 92; Muvatta' Nidâ': 53 55; Müsned 1:292 376 382-4:409. [30]Bediüzzaman Said Nursi Şualar Altıncı Şua s.92; On Beşinci Şua s.642-646. [31]Ahmed b. Hanbel Müsned c. 1 s. 422; Müslim Sahih c. 1 s. 157; Tirmizî Sünen c. 5 s. 393-394; Nesâî Sünen c. 1 s. 224; Beyhakî Delâilü'n-nübüvve c. 2 s. 373; Begavî Mesâbîhu's-sünne c. 2 s.179; Kadı I yaz eş-Şifâ c. 1 s. 1 42; İbn Esir Câmiu'l-usûl c. 12 s. 57; Kurtubî c. 17 s. 94; Zehebî s. 255; Diyarbekrî Hamîs c. 1 s. 312. [32]İbn Ebi Şeybe Musannef c. 14 s. 304; Ahmed b. Hanbel c. 3 s. 149; Müslim c. 1 s. 146-147; Beyhakî Delâil c. 2 s. 384; Kadı lyaz.c.1 s. 138; İbn Esîr c. 1 2 s. 54; Zehebî s. 266. [33]Buhârî Sahih c.1 s. 93; Müslim Sahih c. 1 s.149; İbn Esîr Câmiu'l-usûl c. 12 s. 57. [34]İbn Ebi Şeybe Musannef c. 14 s. 304-305; Ahmed b. Hanbel c. 3 s. 149; Müslim c. 1 s. 147; Beyhakî c.2 s. 384; Kadı lyaz c. 1 s.138; İbn Esîr c. 12 s. 54. [35]Bakara 2/285-286. [36]İbn Esîr Nihâye c. 4. s.19. [37]Abdurrezzak M usannef c. 11 s. 17; Buhârî Sahih c. 195; Müslim Sahih c. 1 s. 92; Beyhakî Sünenü'l-kübrâ c. 8 s. 20 249. [38]Buhârî Sahili c. 1 s. 93; Müslim Sahili c. 1 s. 149; Begavı" Mesâbîhu's-sünne c. 2 s. 179; İbn Esîr Câmiu'l-usûl c. 12 s. 57; İbn Seyyid Uyûnu'l-eser c. 1 s. 145. [39]Al-i İmran 3/133. [40]İbn Esîr Kâmil c. 2 s. 55. [41]Buhârî c. 1 s. 93; Müslim c. 1 s. 149; Begavî c. 2 s. 179; İbn Esîr c. 12 s. 57; İbn Seyyid c. 1 s. 145; Zehebî Târîhu'l-islâm s.260. [42]Ahmed b. Hanbel Müsned c. 3 s. 263; Buhârî Sahîh c. 6 s. 92; Tirmizî Sünen c. 5 s. 449; Taberî Târîh c. 2 s. 211. [43]İbn Esîr Kâmil c. 2 s. 55. [44]Ahmed b. Hanbel c. 3 s. 263; Buhârî c. 6 s. 92; Tirmizî c. 5 s. 449; Taberî c. 2 s. 211; İbn Esîr c. 2 s. 55; Tirmizi c.5 s. 450; Taberî c. 2 s. 211; İbn Esîr Kâmil c. 2 s. 55. [45]İbn İshak. İbnHişam Sîre c.2 s. 45-46. [46]İbn Esîr Kâmil c. 2 s. 55. [47]Ahmed b. Hanbel Müsned c. 3 s. 210; Buhârî Sahîh c. 5 s. 190; Tirmizî Sünen c. 5 s. 557; İbn Mâce Sünen c. 2 s. 141; Dârimî Sünen c. 2 s. 216; Hâkim Müstedrek c. 4 s. 320; Beyhakî Sünenü'l-kübrâ c. 7 s. 52; İbn Seyyid Uyûnu'l-eser c. 2. s. 335; Zehebî Târîhu'l-islâm. s. 480. [48]İbn İshak İbnHişam c. 2 s.43; İbn Sa'd Tabakâtü'l-kübrâ c. 1 s. 214-215; Taberî Tefsîr c. 15 s. 2; Zehebî Târıhu'l-islâm s. 272; Ebu'l-Fidâ c. 3 s. 110-111; Suyûtî Hasâisü'l-kübrâ c. 1 s. 439; İbnEsîr Kâmil c. 2 s. 56. [49]İbn Sa'd Tabakâtü'l-kübrâ c. 1 s.214; Zehebî Târîhu'l-islâm s. 272. [50]İbn İshak İbn Hişam Sîre c. 2 s. 43; İbn Sa'd Tabakât c. 1 s. 215; İbn Seyyid Uyûnu'l-eser c. 1 s. 141; Zehebî Târîhu'l-islâm s. 245-246; Ebu'l-Fidâ el-Bidâye ve'n-nihâye c. 3 s. 110. [51]Diyarbekrî Hamîs c. 1 s. 315-316; Ebu'l-Fidâ Tefsir c. 3 s. 22; İbn Esîr Kâmil c. 2 s. 56-57; İbn Seyyid c.1 s. 142; İbn İshak İbn Hisam Sîre c. 2 s. 44; Zehebî Târîhul-islâm s. 243; İbn Sa'd Tabakâtül-kübrâ c. 1 s. 215. [52]İbn Ebi Şevbe Musannef c. 14 s. 306; Ahmed b. Hanbel Müsned c. 1 s. 309; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî el-Vetâ c. 1 s. 223; Zehebî Târihu'l-islâm s. 250. [53]İbn İshak İbn Hişam c. 2 s. 39-40; Zehebî s. 248; Ebu'l-Fidâ Tefsîr c. 3 s.21. [54]Buhari Müslim Tirmiz'den Büyük Hadis Külliyatı-5 s. 416/10133 Yazar:
http://www.resulullah.org/isra-ve-mirac-mucizesi ================================ MİRAÇ (β ANDROMEDAE)Miraç merkezin hemen solunda. Gözlem verisi Dönem J2000.0 Bahar açısı (α) 01s 09d 43.9236sn[1] Yükselim (δ) +35° 37′ 14.008″[1] Görünür parlaklık (V) 2.01 to 2.10[2] Sınıflandırma Tayfsal sınıf M0III[1] U-B Renk ölçeği +1.96[3] B-V Renk ölçeği +1.58[3] Değişen yıldız türü Yarıdüzenli[2] Gökölçümsel nitelikleri Dikey hız (Rv) 0.3 ± 0.9[1] km/sn Iraklık açısı (π) 16.36 mys Uzaklık 200 Iy mutlak parlaklık (V) −1.9 Özdevinim nitelikleri Bahar açısı payı (μ) 175.59[1] mys/y Yükselim payı (μ) −112.23[1] mys/y Fiziksel özellikler Aydınlatma gücü 1 900[4] L⊙ Etkin sıcaklık 3 800[4] K Katalog belirtmeleri Mirach Merach Miraç Mizar β And Beta Andromedae Beta And 43 Andromedae 43 And BD+34°198 FK5 42 GJ 53.3 GJ 9044 HD 6860 HIP 5447 HR 337 LTT 10420 NLTT 3848 SAO 54471 WDS 01097+3537A. [1][5] -- a45UyF587661 |